Analitik psikolojinin üstatlarından Carl Gustav Jung, "Başkalarında bizi rahatsız eden her unsur kendimizi anlamamıza yardım eder" diyor. Işığı Arayanların Karanlık Yanı' nı okurken Jung' u anmadan edemezdim. İnsan zihni ve bilinçdışı hakkında okuduğum kitaplar zaman boyutundaki yolculuklarını sürdürürken, bir bulmacanın parçaları misali, ruhumun derinliklerinde biraraya geliyorlar yavaş yavaş. Bu süreçte karımın etkisinin büyük olduğunu itiraf etmem gerekiyor; zira, onun aydınlanması benim şafağım oldu.
Ruhsal gelişim üzerine kaleme alınmış bu eseri okurken "tanıdığımı sandığım benliğimin" aslında benim için ne kadar karanlıkta kalmış olduğunu anladım. Geçmişimden, ailemden, arkadaşlarımdan, genlerimden ve insanlığın binlerce yıllık tarihinden bugüne taşıdığım kimi özelliklerimin aslında bende gizli kalmış yönlerimin; daha doğrusu kendime itiraf etmek istemediğim zayıf yönlerimin birer yansıması olduğunu fark ettim. Kendimle ilgili, bana ait olan tüm olumsuzlukları ve zayıf yönleri çevremdeki insanlara projekte ettiğimi anladım. Ben "aslımda ne isem" çevrem de bana aynı yüzle görünüyor. "Güneş balçıkla sıvanmaz" misali, "içimdeki ben" ilişki içerisinde olduğum insanlarda kendini gösteriyor ve beni hep takip ediyor. Kendimde beğenmediğim, ayıpladığım ve bu sebeple de sürekli bastırmaya çalıştığım "ben"ler aslında farkında olmaksızın davranışlarıma ve ilişkilerime yansıyor. Ve ne tuhaftır ki, hayatıma bugüne dek girmiş olan insanları düşündüğümde bunun gerçekliğini görebiliyorum. Ben kendi ruhumun derinliklerinde hangi zayıf yönümü bastırmaya çalıştıysam, hangi olumsuz olduğunu düşündüğüm bir özelliğimi kendime itiraf etmekten kaçtıysam, o geldi ve beni buldu. Kimi zaman hayatıma giren ve beni çok etkileyen bir insan kimliğinde, kimi zaman deneyimlediğim bir olay olarak belirdi karşımda.
Deneyimlediğim bazı olguların bana acı vermesi de belki bu yüzdendi. "Acı" açlığı çeken benliğimin daveti üzerine gelip kapımı çalmışlardı. O zamanlar bunun sebebini anlayamamış; çaresini de kendi dışımda bir yerlerde arayıp durmuştum. Oysa içimde karanlıkta kalmış yönlerime odaklanmalıydım. "Karanlık" her zaman "kötü" olarak algılanmamalı diyor kitapta. Karanlık yanımız, ayın karanlıkta kalan yüzü misali, ruhumuzun bizim henüz göremediğimiz yönlerini ifade ediyor. Ne zaman ki bizler, ruhumuzun karanlıkta kalmış yönleriyle yüzleşmeye cesaret gösterir, ruhumuzun derinliklerinde içsel bir yolculuğa çıkar ve kendimizi kendimize itiraf ederiz, işte o zaman karanlığı aydınlığa dönüştüren şafağımıza da merhaba deriz.
Bizler, ancak iyi yönlerimiz kadar kötü yanlarımızı da kucaklayıp onları sahiplendiğimizde "bütün" olabiliriz. "Bütün olmayı" ancak kendi içimizde başarabiliriz. Hayat bize "diğer yanımız" olduğunu düşündüğümüz insanlar sunabilir. O insanlar ruhumuzun derinliklerinde gizli kalmış "ben"lerimizin birer yansıması olarak tezahür etmektedirler aslında. Çoğu zaman bir yanılsama olarak! Biz, o insanın varlığında kendini göstermiş olan karanlık yanımızı kendi içimizde tanıyıp sahiplendiğimizde, yani kendi bütünlüğümüze kavuştuğumuzda, bu yanılsamadan da kurtuluruz. Herşeye rağmen o insanların hayatıma birer armağan olarak sunulduğunu ve beni bugünüme taşıdığına inanıyorum. "İnsanlar yaşamımıza bütünlüğümüze tekrar kavuşmamıza yardımcı olmak için gelirler".
"Güneş ne kadar yükseğe çıkarsa gölge o kadar azalır" der Lao Tzu. Kendimize bir bütün olarak kabul vermenin aydınlığı ruhumuzu kucakladıkça içimizdeki "gölgeler" de silikleşecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder