22 Ocak 2012 Pazar

Sofie' nin Dünyası


Evlerinin posta kutusuna bırakılan zarfların içindeki felsefe tarihine ilişkin notları okumaya başlamasıyla Sofie' nin hayatı bambaşka bir boyut kazanır. Felsefe dersleriyle birlikte Hilde adında bir kıza gönderilen kartlar da hiç olmadık zamanlarda ve mekânlarda karşısına çıkmaya başlar. "Sofie Amundsen eliyle Hilde Møller Knag' a ..." şeklinde başlayan, Lübnan' da görev yapan Birleşmiş Milletler birliğindeki Norveçli bir binbaşının kızına gönderdiği kartlardır bunlar.

Gizemli felsefe öğretmeninin Antik Yunan döneminden başlayarak anlattığı felsefe akımlarını, bu akımların önde gelen isimlerinin savundukları düşünce dünyalarını okurken insanlık tarihi içerisinde fikir akımlarının nasıl yeşerdiğine ve kimi zaman kendinden sonra gelenlerce nasıl eleştirildiğine tanık oluyoruz.

Sofie' nin felsefe dersleri devam ederken doğumgününü Sofie ile aynı gün kutlayacağını öğrendiğimiz Hilde' nin Sofie' nin hayatına her geçen gün daha fazla dahil olması kitaba dozu gittikçe artan bir gizem katıyor. Rüyalardan gerçekliğe yansıyan unsurlar ve Sofie' nin Hilde' ye ait eşyaları odasında, yatağının yanında, yastığının altında buluyor olması sayfalar ilerledikçe okurdaki merak düzeyini daha da arttırıyor. Hayal ile gerçekliğin harmanlandığı bir yumağa dönüşüyor olaylar.

Felsefe tarihinde çıkılan bu yolculuk, insanların "Ben kimim? Nereden geliyorum? Amacım nedir?" gibi soruların cevaplarına düşünce yoluyla varma çabalarını özetliyor. Farklı fikir akımlarının etkilerini, Avrupa' nın farklı bölgelerinde farklı dönemlerde yaşamış düşünce adamlarının insanı ve dünyayı anlamaya yönelik çabalarını okura sunuyor. Yazarın ağırlıklı olarak Avrupa' da yaşamış düşünürlere odaklanıyor olması, Batı dünyasındaki aydınlanma dönemine önemli ölçüde zemin hazırlamış Doğu düşünce dünyasına yeteri kadar yer vermemesi bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Kadim Çin dönemine ve Buddha' ya ise hiç değinmiyor. Oysa felsefe tarihini insanlık tarihinin bir aynası olarak değerlendirmek gerekirdi diye düşünüyorum.

Kitabın bir yerinde Hilde' nin gözünden görmeye başlıyoruz Sofie' nin deneyimlediklerini. Sofie, bir hayal ürünü müdür gerçekten? Yalnızca yazıda yaşayan bir kişilik midir? Yoksa gerçekten var mıdır? Çevremizdeki dünya insan bilincinin bir uzantısı mıdır? Maddesel dünya gerçekten var mıdır; yoksa onu biz mi yaratıyoruz algımızla? İnsan salt akıl mıdır; yoksa duyuları ile mi var olmaktadır? Yoksa duyuları yoluyla algıladıklarını aklının süzgecinden geçirerek onlara bir anlam mı katmaya çalışmaktadır? İnsan, satırlar boyunca ilerlerken bu sorulara cevap bulmaya gayret etmiş felsefe insanlarının takip ettikleri fikir yolunda ilerliyor aslında. Her felsefe insanı bir tez geliştirmiş. Ardından gelenler de bu teze karşılık bir antitez... Sonuç ise birbirini takip eden felsefe akımlarının sentezi şeklinde göstermiş kendini.

"Eski bir Yahudi ve Hristiyan anlayışına göre, Tanrı sadece erkek değildir. Kadınsı bir yanı da vardır, yani bir tür 'analık doğası' na sahiptir. Çünkü kadın da Tanrı' nın bir kopyası olarak yaratılmıştır. Yunanca' da Tanrı' nın bu kadın yanına Sophia denirdi. 'Sophia' ya da 'Sofie' 'bilgelik' demektir. Yazarın kitabına Sofie' nin Dünyası adını vermiş olması, felsefe tarihini anlatan bu eserini bilgeliğin dünyasına açılan bir kapı olarak nitelediğini düşündürtüyor okuruna.

Kitabın sonu, yaşadığımız dünyanın "gerçeklik" mi, yoksa bir "yanılsama" mı olduğunu düşündürtüyor insana. Yaşadığımız bir illüzyonsa eğer, kaçımız bu illüzyonun içinde yaşadığımızın farkındayız? Bir yanılsamanın parçası olarak yaşamanın bilincinde olmak nasıl bir duygudur? İçinde yaşadığımız dünya bir illüzyonsa gerçeklik nerededir, hangi boyuttadır? Sofie' nin Dünyası' nda felsefe tarihini okurken bu sorulara da yanıt arıyor insan.

Hiç yorum yok: