İnsanlık tarihi ile yaşıt olduğu söylenir casusluğun. Hattâ dünyanın en eski mesleğinin fahişelik mi, casusluk mu olduğu tartışılır. Bu soruların doğru cevapları nedir, bilemem. Kitabın yazarı John Hughes-Wilson; insanlığın yazılı tarihin ilk çağlarından başlayarak günümüze dek uzanan dönem içerisinde istihbarat alanında katettiği aşamaları, dünya tarihinden örneklerle bezeyerek ve gerçek kayıtlara dayanarak gözler önüne seriyor. Kendisi de emekli bir istihbaratçı olan yazar, iğneyi kimi zaman kendi meslektaşlarına batırmayı da ihmal etmiyor.
İstihbaratın olduğu her yerde ve durumda karşı istihbarat da var olmuş. Abbasi casusları, zırhın dahi karşı koyamadığı Bizans ateşinin sırrını ele geçirmeye çalışırken Doğu Roma casusları da bu sırrı korumak için mücadele etmiş asırlar boyunca.
Venedik, 13. yüzyılda küçük bir şehir devletiyken ticari alanda oluşturduğu geniş istihbarat ağını kullanarak Avrupa ve Yakın Doğu' daki siyasal gelişmeleri kendi lehine değerlendirmeyi bilmiş. Büyük bir kara ordusuna ve deniz gücüne sahip olmasa da dönemin sözü geçer bir siyasi gücüne dönüşmüş sahip bulunduğu istihbarat sistemiyle. Venedik örneği; tarihte Roma gibi büyük imparatorluklar kurmuş devletler kadar küçük bir bölgede yer alan devletlerin de istihbarat sayesinde büyük nüfuz alanları yaratabildiğini çok güzel özetliyor.
Tarihte iz bırakmış büyük zaferlerin sadece askeri dehaya ve orduların gücüne değil, doğru ve sürekli istihbarata da dayandığını okurken insan şaşırıyor. Daha da ötesi, düşmanın "tam" güvenini kazanan casusların dezenformasyon da dahil olmak üzere düşman aleyhinde yürüttükleri casusluk faaliyetlerinin örnekleriyle dolu olduğunu görüyoruz dünya tarihinin. Napoléon' un 1805 tarihinde Ulm' de Avusturya ordusunu yenilgiye uğratması, bunun en güzel örneklerinden biridir. Oysa ki çoğumuz tarihe geçmiş büyük zaferlerin sadece ve sadece büyük komutanların dehasından kaynaklandığını düşünmüşüzdür.
Benzer durum, II. Dünya Savaşı' nda Rusya içlerinde Alman ordusunun yenilgiye uğradığı ve sonrasında Sovyet ordusuna Berlin yolunu açan Kursk Muharebesi için de geçerlidir. Sovyet Rusya, "Werther" kod adlı bir Alman casusunun Sovyet yönetimine sunduğu paha biçilmez bilgiler sayesinde yenilgiden kurtulmayı başarmış; Stalin' in dehası sayesinde değil. Bu ve benzeri bilgilerin çoğuna belgesel niteliğindeki kitaplarda veya televizyon programlarında rastlamamıştım.
İstihbarat dünyasının birbirinin içine geçmiş casusluk ağlarından oluşmasının en çarpıcı örnekleri Soğuk Savaş yıllarında kendini göstermiş. Örneğin, Hollanda Hava Kuvvetleri' nde görev yapan bir subay, 1981 yılında NATO Kara Kuvvetleri Karargâhı' na giderek modern Sovyet tanklarına ilişkin istihbarat raporlarını incelemek üzere teslim alır. Bu subayın İsrail adına casusluk yapan bir ajan olduğu sonradan ortaya çıkartılır. İsrail, eskidikleri zaman Sovyet müttefiki Arap ülkelerine devredilecek bu tankların teknik özelliklerini boş yere öğrenmek istememektedir. Soğuk Savaş yıllarında NATO sırlarına ilgi duyanlar yalnızca Doğu Bloku ajanları değilmiş meğer.
Edebi bir değer taşımasa da devletlerin hem kendi halklarını kontrol altında tutmak hem de diğer devletlerin olası hamlelerini önceden bilmek adına girdikleri istihbarat edinme yarışını, dünya tarihi dekorunda anlatan bu kitabı okurken tarihin, ağırlıklı olarak da Batı Dünyası tarihinin bilinmeyen yönlerini öğrenmiş oldum.
İstihbaratın olduğu her yerde ve durumda karşı istihbarat da var olmuş. Abbasi casusları, zırhın dahi karşı koyamadığı Bizans ateşinin sırrını ele geçirmeye çalışırken Doğu Roma casusları da bu sırrı korumak için mücadele etmiş asırlar boyunca.
Venedik, 13. yüzyılda küçük bir şehir devletiyken ticari alanda oluşturduğu geniş istihbarat ağını kullanarak Avrupa ve Yakın Doğu' daki siyasal gelişmeleri kendi lehine değerlendirmeyi bilmiş. Büyük bir kara ordusuna ve deniz gücüne sahip olmasa da dönemin sözü geçer bir siyasi gücüne dönüşmüş sahip bulunduğu istihbarat sistemiyle. Venedik örneği; tarihte Roma gibi büyük imparatorluklar kurmuş devletler kadar küçük bir bölgede yer alan devletlerin de istihbarat sayesinde büyük nüfuz alanları yaratabildiğini çok güzel özetliyor.
Tarihte iz bırakmış büyük zaferlerin sadece askeri dehaya ve orduların gücüne değil, doğru ve sürekli istihbarata da dayandığını okurken insan şaşırıyor. Daha da ötesi, düşmanın "tam" güvenini kazanan casusların dezenformasyon da dahil olmak üzere düşman aleyhinde yürüttükleri casusluk faaliyetlerinin örnekleriyle dolu olduğunu görüyoruz dünya tarihinin. Napoléon' un 1805 tarihinde Ulm' de Avusturya ordusunu yenilgiye uğratması, bunun en güzel örneklerinden biridir. Oysa ki çoğumuz tarihe geçmiş büyük zaferlerin sadece ve sadece büyük komutanların dehasından kaynaklandığını düşünmüşüzdür.
Benzer durum, II. Dünya Savaşı' nda Rusya içlerinde Alman ordusunun yenilgiye uğradığı ve sonrasında Sovyet ordusuna Berlin yolunu açan Kursk Muharebesi için de geçerlidir. Sovyet Rusya, "Werther" kod adlı bir Alman casusunun Sovyet yönetimine sunduğu paha biçilmez bilgiler sayesinde yenilgiden kurtulmayı başarmış; Stalin' in dehası sayesinde değil. Bu ve benzeri bilgilerin çoğuna belgesel niteliğindeki kitaplarda veya televizyon programlarında rastlamamıştım.
İstihbarat dünyasının birbirinin içine geçmiş casusluk ağlarından oluşmasının en çarpıcı örnekleri Soğuk Savaş yıllarında kendini göstermiş. Örneğin, Hollanda Hava Kuvvetleri' nde görev yapan bir subay, 1981 yılında NATO Kara Kuvvetleri Karargâhı' na giderek modern Sovyet tanklarına ilişkin istihbarat raporlarını incelemek üzere teslim alır. Bu subayın İsrail adına casusluk yapan bir ajan olduğu sonradan ortaya çıkartılır. İsrail, eskidikleri zaman Sovyet müttefiki Arap ülkelerine devredilecek bu tankların teknik özelliklerini boş yere öğrenmek istememektedir. Soğuk Savaş yıllarında NATO sırlarına ilgi duyanlar yalnızca Doğu Bloku ajanları değilmiş meğer.
Edebi bir değer taşımasa da devletlerin hem kendi halklarını kontrol altında tutmak hem de diğer devletlerin olası hamlelerini önceden bilmek adına girdikleri istihbarat edinme yarışını, dünya tarihi dekorunda anlatan bu kitabı okurken tarihin, ağırlıklı olarak da Batı Dünyası tarihinin bilinmeyen yönlerini öğrenmiş oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder