1 Ağustos 2011 Pazartesi

Bozkırkurdu

Her kitabın bir vakti vardır, okunmak ve özümsenmek için. Yıllar sonra Bozkırkurdu' nu yeniden elime almaya cesaret ettiğimde kitabın ilk sayfasında 23.09.1994 tarihini gördüm. "Sevgilerimle..." diye yazmış bana kitabı armağan eden arkadaşım. Bu kitabı bana, anısı zihnimden çoktan silinmiş bir arkadaşımın verdiğini dahi unutmuşum.

Bozkırkurdu, Hermann Hesse' nin otobiyografik eserlerinden biri. Kabul etmek istemese de burjuva sınıfına ait olup burjuva yaşantısını yadsıyan ve kendisini toplum içerisinde yalnızlığa mahkûm etmiş savaş karşıtı bir aydının iç dünyasını elli yaşından sonra yeniden tanımasını konu alıyor. Toplumun genel beğenisini bayağı ve katlanılmaz bulduğu için kendisini hiçbir yere ait hissetmeyen, yaşadığı şehirlerde yerleşik bir düzen kurmak yerine kiracı olarak yaşamayı tercih eden gazeteci ve yazar Harry Haller, kendisini yapayalnız bir Bozkırkurdu olarak tanımlamaktadır. Bedeninde, her ne kadar kendisini ait hissetmese de bir üyesi olduğunu kaçınılmaz şekilde kabul etmek durumunda kaldığı topluma ilişkin "burjuva" benliği ile bu toplumun tüm dayatmalarına isyan etmekte olan "yalnız kurt" benliğini taşımakta olduğunu düşünmektedir. Birbirinden hoşnut olmayan bu iki benliği taşımanın yükü kendini her geçen gün daha güçlü hissettirmektedir Harry' ye.

Kiracı olarak yeni taşınmış olduğu odasında, içinde yalnız kendisine yer verdiği fikir dünyasında yaşar ve intihar etmeyi düşünürken bir gece kulübünde Hermine adında bir kız ile tanışır. Duruşu ve tavırlarıyla ilk görüşte Hermann adındaki gençlik arkadaşını çağrıştırır bu kız. Hermann Hesse ' nin kaleme aldığı tüm kitaplarında aslında kendisini anlatmakta olduğunu okura ısrarla göstermek istediğini hissetmişimdir. Kahramanın isminin baş harflerinin H olması bunun en güzel örneğidir bana göre. Bu kitabında gençlik yıllarının bir anısı olarak tanımladığı arkadaşına Hermann ismini vermesi de aslında Hesse' nin gençlik yıllarına, daha doğrusu içinde yaşadığı toplumun henüz bozulmadığı yıllara duymakta olduğu özlemin bir ifadesidir bana göre. Hermine aslında Harry' nin "anima"sı olarak kurgulanmıştır kitapta. Carl Gustave Jung' a göre "anima" erkeklerin kollektif bilinçaltındaki dişi yanı; "animus" ise kadınların kollektif bilinçaltındaki erkil yanı temsil eden kavramlardır. Hermine; "anima" kavramının betimlediği üzere sezgisel davranan, duygu yönü güçlü ve hayatın gerçeğiyle bağdaştırılmış bir karakterdir. Harry ise yaşlı, tartışmacı, gerçekçi ve bilge adamı; yani "animus"u temsil etmektedir. Birbirlerini bulmaları tesadüf değildir ve birbirlerini iyi anlamaları...

Hermine, Harry' ye hayata ve kendi iç dünyasına çok farklı açılardan bakmayı öğretir. Bir insanın sayısını kendisinin dahi bilmediği benlikler barındırdığını, bu benlikleri bulup ortaya çıkarmak için hayatın kıyısında durup onu seyretmek yerine hayatı olduğu gibi kabul edip yaşamak gerektiğini öğrenir Harry. Yaşamın başlıbaşına bir mizah olduğunun farkına varır. Bu mizahı anlamak ve yaşamak ise kolay değildir bir Bozkırkurdu için. Önce bocalar; kendi içindeki yalnız kurda karşı bir mücadeleye girer. Bu kurdu dizginlemek istemektedir uzun zamandır; kendisine itiraf etmek istemese de. O güne dek doğru olduğuna inandığı, hayatını üzerine kurduğu tabuları yıkar Harry. Bilerek ve isteyerek yapar bunu. Ve en önemlisi, bundan zevk almakta olduğunu, mutluluk bulduğunu duyumsar. İç dünyasındaki yalnız kurt ise var olma mücadelesine devam etmektedir tüm bu olup bitenlere rağmen.

Harry, yıllar sonra kendisini anlayan, kendi gibi düşünen bir insanı; Hermine' i bulmuştur. Hermine, Harry' nin yıllarca eleştirdiği burjuva toplumunun o anlamsız ve yavan zevklerini sonuna kadar yaşayan biri olsa da ona boyun eğer. Kendine itiraf etmekten kaçınsa da aslında yönlendirilmeye ve boyun eğmeye isteklidir, muhtaçtır. Elli yaşındadır... Bir dönüm noktasında olduğunun bilincindedir... Bir karar vermek zorundadır. Ya hayatın özünde gizli olan mizahı, kendisini oluşturan ve sayısını kendisinin dahi kestiremediği benliklerini keşfederek yaşamayı öğrenecek ya da "burjuva" ve "yalnız kurt" benlikleri arasında sıkışıp kalmış zindanına kendisini sonsuza dek mahkûm edecektir.

Kitabın sonlarında Mozart' ın Harry' nin hayal dünyasında gerçekliğe dönüşerek hayatı; arka planda çalmakta olan güzel bir klasik müzik parçası ile bu müziğin tınısına gölge düşüren anlamsız sesler bütünü olarak betimlemesi; esas olanın hayatın özünü teşkil eden bu parçayı işitebilmek olduğunu anlatması kitaba son noktayı başarılı bir şekilde koyuyor.

1 yorum:

duro dedi ki...

Selamlar

Aynı kitaplar olunca çok memnun ve mutlu oldum. Haberleşelim isterim