1 Nisan 2011 Cuma

Samarkand


Son birkaç yıl içerisinde yabancı dilden Türkçe' ye çevrilmiş bazı kitapların kalitesini, kullanılan dil açısından yeterli görmediğimden mümkün olduğunca yabancı dilde yazılmış versiyonunu okumayı tercih ediyorum. O yüzden bu kitabın da İngilizce versiyonunu tercih etmiştim okuduğum dönemde. Ne yazık ki, bu defa da dizgi hatalarıyla karşılaştım kitabın kimi yerlerinde. "Bilgiçlik taslamamak gerekiyormuş" dedim o zaman kendime. Kul, ait olduğu millete bağlı olmaksızın hata yapabiliyormuş demek ki.

Yakın Doğu' nun felsefe, edebiyat, tarih, mistisizm ve siyasi çekişmelerle yoğrulmuş dönemini; 11. yüzyıldan bir kesiti gözlerimizin önüne seriyor Maalouf. Selçuklu Türkleri' nin 11. yüzyıl başlarından itibaren Yakın Doğu' da etkin hâle gelişlerine, Tuğrul ve Çağrı Beyler' in bugünkü İran içlerine düzenledikleri akınlara, Tuğrul Bey' in izlediği yayılmacı siyasete, Alp Arslan' ın ölümüne, Melikşah' ın tahta çıkışına tanıklık ediyoruz romanın kurgusal dünyasında yaşarken. Ömer Hayyam' ın felsefi ve edebi kişiliği ön plana çıkar çoğu zaman. Onunla birlikte Nizamülmülk' ün gücüne ve iktidarı Melikşah ile paylaşma ihtirasına şahit oluruz. Hasan Sabbah' ın derin bilgisi ve karizmatik kişiliği ile Melikşah' ın divanında kendisine yer edinmesini; yaşlı Nizamülmülk' ün gücüne kimseyi ortak etmek istemediği için Hasan Sabbah' a oyun oynayarak onun saraydan uzaklaştırılmasına zemin hazırlayışını; Hayyam' ın birbirine düşman bu iki şahsiyet ile olan dostluğunu derin bir samimiyet ile sürdürmedeki başarısını tarihsel gerçekler ile hayalin harmanlandığı satırlarda heyecanla okuruz.

Hasan Sabbah, yedi yıl sonra ortaya yeniden çıkar. Geçen zaman zarfında temeli İsmailiye tarikatına dayanan güçlü bir dini oluşumun önderi hâline gelmiş; Alamut Kalesi' ni üç bin altın dinar karşılığında satın alarak orada hüküm sürmeye başlamıştır. Liderliğini üstlendiği müritleri aracılığıyla kendi inancına karşı olanlarla amansız bir mücadeleye girişir. Şahsına ve kurduğu inanç düzenine tehlike teşkil eden herkes, müritlerinin gözlerini kırpmadan düzenlediği suikastların kurbanı hâline gelir. Bu suikastların ilk kurbanı da Nizamülmülk olur. Sabbah, basit bir terörist olarak gösterilmez romanda. Ruhunun ve zihninin derinliklerinde son derece güçlü bir inanç ve ilim âlemi barındıran, müritlerine "cenneti vadeden değil, cenneti onlara bu dünyada veren" bir inanç lideridir.

Hasan Sabbah, Ömer Hayyam' ı uzaktan uzağa izlemeye devam eder. Korku ve dehşet dalgasının çevresinde gitgide kabardığı dönemde Hayyam, Sabbah' ın adamlarının hemen yanıbaşında olduğunu her zaman hisseder. Lâkin kendisine bir zarar gelmeyeceğinin de bilincindedir.

Maalouf, romanının kurgusal boyutunu tarih sayfaları içerisinde hızlıca ileri sarıp Hasan Sabbah' ın ölümünü, Alamut' un Moğol ordularınca yerle bir edilişini, Alamut kütüphanesinde muhafaza edildiğine inanılan muhteşem eserlerin kaleyle birlikte yakılışını anlatır, kitabın ilk bölümünün sonlarına doğru.

Kitap iki bölümden oluşmasına rağmen burada özellikle ilk bölüme ağırlık veriyorum. İkinci bölümde, İran topraklarının Çarlık Rusya ve İngiltere arasında nasıl paylaşılmak istendiği, dönemin iki güçlü devletinin İran topraklarında giriştiği hakimiyet mücadelesi yine kurgusal bir dille anlatılmakta.

Samarkand; tek bir kahraman üzerine kurgulanmış bir roman değil. Tarih sayfalarında kendilerine yer edinmiş farklı şahsiyetleri, ustalıkla hazırlanmış bir zaman ve mekan kurgusuyla biraraya getirmeyi başarıyor Maalouf. Okuduğum bu ilk kitabında beni kendisine hayran bırakan özelliği de bu olmuştu yazarın.

Hiç yorum yok: