8 Nisan 2011 Cuma

Ömer Hayyam

Bir filozof... Bir şair... Bir astronom... Hakkında çok şey yazılmış, söylenmiş bir isim... "Hayyam" takma ismini "çadırcı" babasından almış Nişaburlu Ömer Hayyam...
Ortaya koyduğu bilimsel çalışmalarla ve içinde yaşattığı engin fikir âlemiyle sarayın gözdesi hâline gelmiş, el üstünde tutulmuş; ama, bağnazlığa ve haksızlıklara karşı duruşu sonucu oldukça fazla sayıda düşman kazanmış; nihayetinde iktidarın değişmesi ve hamilerinin bu dünyadan silinip gitmesiyle taassubun tüm varlığını elinden alarak hiçliğe indirgemeye çalıştığı, şarap ve zevk düşkünü yakıştırması yaptığı tarihi bir kişiliktir Ömer Hayyam.
Hayyam' ın hayatından bir kesiti anlatan roman; onun hummalı bir çalışma neticesinde bulduğu yeni takvimi (Miladî ve Hicrî takvimden daha hassas olan Celalî takvimi); Nizamülmülk ile olan sohbetlerini, onunla olan yakınlığını ve fikir ayrılıklarını; Hasan Sabbah' ın müritlerine vadettiği cennetin tasvirini; genç yaşından beri âşık olduğu Yasemin' in kaderini dile getiriyor. Aşkı, yalnız yüreklerinde yaşayarak paylaşabilen, birbirlerine kavuşmakta çok geç kalan iki âşığın öyküsüdür aynı zamanda kitap. Ne var ki, Yasemin ile kavuşmalarının saadeti uzun soluklu olamayacaktır. Yıllar önce, sonradan Yıldızlar Evi olarak anılacak kulede yıldızlarla bezeli göğü seyrederken yürekleri kavuşan iki âşığın yolları çölde bir çadırda ayrılır. Yasemin' in varlığının Hayyam' ın hayatından sonsuza dek çıkması ile Hayyam; hummalı bir çalışma içerisinde takvimindeki hesap hatalarını düzeltme gayretine girer. Gecelerini gündüzlere, dakikalarını saatlerine ekleyerek hatayı bulur sonunda. Ve ancak çalışırken unutur Yasemin' in yokluğunu!

Takvimini Melikşah' a hediye eder. Onun adına hazırlanan takvim kullanılmaya başlanır. Yıllar geçer... Hasan Sabbah; Alamut' taki kartal yuvasında binlerce müridiyle devleti tehdit eder hâle gelmiştir. Resmî kayıtlar, Hayyam' ın Alamut' ta yaşadığı deneyimleri nakletmiyor olsa da dönemin önde gelen ilim ve fikir adamlarının Alamut' a davet edildiği biliniyor. Hayyam' ın da bu vesile ile Alamut' ta Sabbah ile görüşmüş olması mümkün gözükmekte. Harold Lamb bu buluşmayı, okuru tatlı bir esarete alan akıcı bir üslupla dile getirmiş.

Önce Nizamülmülk, ardından Melikşah öldüğünde ve taht kavgaları başladığında Hayyam, sahip olduğu herşeyi ve o güne dek ortaya koyduğu tüm çalışmalarını yitirir. Taassubun elleri Yıldızlar Evi' ni yakar, içindeki değerli eserler ile birlikte. Bir anlamda Hayyam' ın geçmişidir alazların kucağına atılan. Dünya onu terk ettiğinde Hayyam, dünyayı çoktan terk etmiştir yüreğinin derinliklerinde. Soğuk bir çöl sabahında, "Yıldızların söndüğü sırada, âşıkların yalnız kalmaları, çok büyük bir zulüm" demiş olan Yasemin' i ruhunda taşıyarak çöllerde, hiçlik adını koyduğu bilinmez sonsuzlukta yitip gidişine tanık oluruz romanın sonunda.
Kitabın edebî zenginliğinin ortasında Hayyam' ın geliştirmekte olduğu takvimin doğruluğunu sınamak için yaptığı sayısız hesaplamaların ve rasatların teknik ayrıntılarını görmek beni açıkçası şaşırttı. Yazarın, okuru sıkmayacak düzeyde verdiği matematik ve astronomiye dayalı bilgiler ile Hayyam' ın bu bilgileri yorumlayışı kitabın bütünlüğünü bozmamış; aksine, farklı bir boyut ve derinlik kazandırmış esere.
Samarkand' dan çok sonra okuduğum bir kitap Ömer Hayyam. Yıllar sonra eski bir dosta raslamışım hissine kapılmıştım bu edebi ummanda seyahat ederken. Harold Lamb' in ilk kez 1934 yılında yayınlanan bu eserinin daha pek çok okurun ruhunu okşayacağına inanıyorum.

Hiç yorum yok: