23 Nisan 2011 Cumartesi

Dilek Şurubu

Karga ve kedi, büyücüler ve cadılar ile özdeşleştirilmiş figürlerdir çoğunlukla. Bir büyücünün uzaklardaki gözleridir çoğu zaman karga. Kedi ise cadının sinsi bir ajanıdır. Hattâ kimi zaman cadıların bir kedinin bedenine girip ortalıkta şüphe çekmeden dolaştığına; büyücünün kargaya dönüşüp çok uzaklara uçup kötülüklerini gerçekleştirdiğine şahit oluruz kitaplarda ve filmlerde.

Bu kitapta ise durum farklı. Özellikle kurgusal Batı edebiyatında kötü ruhlarla özdeşleştirilen bu iki hayvanı, Dilek Şurubu' nda dünyayı kötülüklerden korumak için mücadele eden iki sevimli karaktere dönüştürmüş Michael Ende. Alman çocuk edebiyatının önde gelen eserlerinden biri olduğunu okumuştum bu kitabın. Ve yine bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine elime almıştım. Kitabın dikkatimi çeken en önemli özelliği, yukarıda da belirttiğim gibi karakterlerinin seçimi sırasında Ende' nin tercih ettiği hayvanlar oldu. İkinci önemli husus ise kitabın bölümlerini tanımlayan başlıkların; kötülerin oyununu bozmak için karga ile kedinin karşı karşıya kaldığı zaman baskısını vurgulamak amacıyla olsa gerek "Saat Beş", "Saat Beşi Sekiz Geçiyor", "Saat Beş Onbir" şeklinde birbirini takip eden kısa zaman dilimleri olarak tanımlanmış olması. Üstelik, bölüm başlıklarının bu saatleri ifade eden analog saat kadranları şeklinde resmedilmesi kitaba özgünlük kazandırmış. Herşey o kadar hızlı cereyan etmektedir ve büyünün gerçekleşeceği gece yarısına o denli az zaman kalmıştır ki, kitabın kahramanları dakikalarla yarışmaktadır.

Büyücülerin hazırladığı, tam adı Şeytanarşivatmasyondehalkolcehennemi Dilek Şurubu; içildikten sonra dile getirilen dileklerin tam tersinin gerçekleşmesini sağlayan bir içkidir. Karga ile kedinin kimseye fark ettirmeden içkiye koydukları bir "ses" içkinin tesirini tam tersine çevirir. Büyücüler; dünya, çevre ve insanlık için "en iyi", "en güzel" dileklerini dile getirirler, tam tersinin gerçekleşeceğine inanarak. Ancak, sonunda kaybeden kendileri olur.

Ende' nin 1989 yılında yayınlanan bu eserinde büyücülerin dile getirdikleri dilekleri okurken durup düşünüyor insan. Dünyanın ve toplumun geldiği durumun yalın bir dille gözler önüne serilmesi okuru gerçekten de sarsıyor. Kısa ve öz cümlelerle ifade edilen dilekler; insanın kendi hemcinsleri başta olmak üzere tüm canlılara verdiği değerin azalmış olduğunu, paranın herşeyin önüne geçecek kadar önem kazandığını, insanoğlunun bencilliğini ve çevre kirliliğini öyle güzel vurguluyor ki.

Çocukların ruhsal gelişimi açısından kitapların büyük önem taşıdığına inanırım. İlkokul yıllarında okuduğum La Fontaine ve Andersen masallarının esintisi hâlâ ruhumda birşeyler fısıldar durur. O zamanlara bizlere öğretilmiş ve piyasada yaygın olarak bulunan kitaplarla yetinmek durumunda kalırdık. Şimdilerde ise farklı yazarların pek çok kitabı ulaşabiliyor bize. Her insanın içinde bir çocuğun yaşadığını ve bu çocuğun ona hayatı boyunca eşlik edeceğini anlıyorum bu tür kitapları okudukça. Ve okudukça bu tür kitapları okumak için daha da büyük bir istek uyanıyor içimde.

Hiç yorum yok: