On dört yıl İspanya' nın Bask bölgesinde görev yaptıktan sonra geldiği şehirde bir katilin peşine düşen polis müfettişi; yetimhanede geçen çocukluk günleriyle, ölümün eşlik ettiği meslek hayatıyla, eve gelen tehdit telefonları ve her an kocasının ölüm haberini alma korkusundan aklını yitirmenin eşiğine gelmiş eşiyle dolu yaşamını sorgulamaktadır.
Mesleği, kendisi için hayatın ta kendisi olmuş insanların yaptığı üzere dengesini yitirip içinde durduğu boşluğun derinliklerinde kaybolmamak için işine daha da sarılan bir polisin çevresinde cereyan ediyor olaylar. Patlayan bombalara ve sokak ortasında katledilme riskine rağmen ölü ve diri, tüm meslektaşlarını yüzüstü bırakıp kaçmış olacağı düşüncesiyle tayinini istememekte ısrarcı olmuştur. Ölümün kol gezdiği şehirde akıl sağlığını yitiren karısına ise yardım edemez. Yıllar sonra tayin emri gelir ve Bask' tan ayrılır.
Kurbanın okulunda soruşturma yaparken tanıştığı bir öğretmenle girdiği ilişki, hayatını farklı bir boyuta taşıyacaktır müfettişin. Yıllar boyu ölümle iç içe yaşamış ve karısından duygusal anlamda uzaklaşmış olmasının etkisiyle unutmuş olduğu cinselliği yeniden keşfedecektir. Öğretmenin hayat hikâyesini kendi ağzından dinlerken ise hiç de yabancısı olmadığımız insanları görür gibi oluruz satırlarda.
Müfettişin yaşamakta olduğu değişimi izlerken, ikinci cinayet teşebbüsünde bulunan katili de daha yakından tanırız. Çalışmakta olduğu işine duyduğu tiksintiye, karşı cinse olan ve cinsel yetersizliğinin daha da kamçıladığı nefrete şahit oluruz. Kurbanının çaresizliğinden ve gözlerindeki ölüm korkusundan aldığı zevki kendi gözlerimizle görür gibi oluruz katil işini görürken.
Dolunay; karakterlerin ruh hâllerini olaylar, hatıralar, yaşanmamışlıklar, hayal kırıklıkları ve arayışlar çerçevesinde oldukça başarılı bir biçimde tahlil ediyor. Kitabın gerçekçi yaklaşımı ise okuru sarsan boyutlara ulaşabiliyor. Kimi zaman karamsarlığın gri tonlarında seyreden eser, okuyucuyu hiç beklenmedik bir sonla buluşturuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder