23 Aralık 2010 Perşembe

IV. MURAT Gürz ve Zafer

Zaferlerle dolu 300 yılın ardından duraklama dönemine girmiş bir imparatorluk...
Geçmişin görkemli günlerini özlemle anmakta olan bir hanedan...
"... ileride acımasızlığını sorgulayacakların, önce kendisinin ne denli büyük bir kurban olduğunu anlamaları gereken" bir hükümdar...

Okay Tiryakioğlu' nun yeni romanını bir kitabevinin 'yeni çıkanlar' rafında ilk gördüğümde tarihî romanları okurken duyduğum lezzeti duyumsadım elimde olmadan ve tereddüt etmeden kitabı satın aldım. Daha kitabın ilk sayfalarında satırlara dökülmüş betimlemeler doğru bir tercih yaptığımı gösterdi bana. Karakterlerin ruh hâlleri tasvir edilirken arka planda yer verilen tabiat unsurları, zaman-mekân-kişi üçgenini kusursuz bir biçimde tamamlıyor.

Romanın ilk bölümleri, Sultan Murat Han' ın on yedinci Osmanlı padişahı olarak Murad-ı Rabi sanıyla tahta çıktığı döneme kadar cereyan eden olayları konu almakta. Ağabeyi II. Osman' ın, bizzat Devlet-i Aliyye' yi korumaya and içmiş kapıkulu askerlerince katledilişini (Osmanlı tarihinde ilk kez Osmanlı hanedanından bir ferdin kanı akıtılmıştır) yaşamış olan on bir yaşında bir çocuktur Murat Han tahta çıktığında. Yıllar içinde annesi Kösem Sultan' ın iktidar hırsıyla mücadele etmek zorunda kalır. Kendisine kurulan komplolara karşı cesurca durur. Güçlü olmak içindir tüm mücadelesi. Güçlü olmak ve devletini eski parlak dönemine yeniden kavuşturmaktır en büyük hayali. Kendisine örnek aldığı atası Yavuz gibi cesur ve acımasız bir hükümdar olur sonunda.

Devlete başkaldıran, ağabeyini katleden, ayak divanlarında kendisine hakaretler yağdıran kapıkulu askerlerini iktidarının timsali olan "gürzü" ile dize getirmiştir. Kendisine karşı olanlar, onun aman vermez gücü karşısında tarih sahnesinden silinip gitmiştir. Neredeyse bir asır sonra ilk kez ordusunun başında bir sefere çıkan padişahtır Murat Han. Şah Safi ile hesaplaşmak, Bağdat' ı Safevi hükümranlığından kurtararak kendi gücünü ve Osmanlı' nın hâlâ cihanı titreten bir devlet olduğunu kanıtlamaktır amacı. Geleceği için geçmişiyle giriştiği bir mücadeledir aslında Bağdat Seferi. Zaferle neticelenen bir mücadele...

Güçlü olmak için savaşmıştır genç Sultan bunca yıl. Oysa yalnızdır. Ve sessizce ağlarken ölüm döşeğinde, yalnızlığını, kırgınlığını dile getirir. "...Hiçbir zaman yeterince güçlüymüşüm gibi hissetmedim... Yalnızlık büyüdüğünde yüreğimde, kendimi tüm dünyaya kırgın hissediyordum; hükmederken, kan dökerken... Erdemli görünmeye çalıştığım zamanlarsa en çok kırgın olduklarımdı... Şimdi, ölürken bile kırılıyorum ben..."

Kitap; dönemin siyasi çalkantılarını, iktidar mücadelelerini, Osmanlı' ya komşu olan devletlerin hızlı bir değişim ve yapılanmayla tarih sahnesinde nasıl önemli bir rol almaya başladıklarını arka planda okuyucuyu sıkmayan kurgusal bir yapı içerisinde gözler önüne seriyor. Hanedan soyundan da geliyor olsa bir çocuğun bu ortamda verdiği var olma savaşını, yaşadığı ruhsal çalkantıları, kendilerini feda etmeye hazır dostlarına duyduğu güven ile ayakta kalışını izliyoruz sayfalar ilerledikçe. Eski gücünü yitirmiş olsa da geçmişinin zaferlerle dolu mirası ile ayakta durmaya çalışan bir devletin tarihinde yaklaşık otuz yıllık bir kesite tanıklık ediyoruz Tiryakioğlu' nun bu romanında.

Hiç yorum yok: