25 Aralık 2010 Cumartesi

Afrikalı Leo

Daha önce Amin Maalouf' un "Semerkand" ve "Arapların Gözünden Haçlı Seferleri" adlı eserlerini okumuştum. O yüzden ne zamandır okumaya can attığım bu kitabını da duyacağım zevkten emin bir şekilde elime aldım.

Geçmişi, puslu havalarda ince beyaz bir tülün gerisine saklanan görüntüler misali çıkarıveriyor okuyucunun karşısına Maalouf. Sayfalar ilerledikçe ve okuyucu satırların büyülü akışına kapıldıkça o tül yavaş yavaş kayboluyor. Farkına varmaksızın geçmişe doğru uzanan bir patikada ilerlemeye başlıyor ve eserin baş kahramanıyla birlikteymişçesine dolaşıyoruz tarihsel kurgunun içerisinde.

Kitabın orijinal adı "Léon l' Africain". Türkçe' ye Afrikalı Leo olarak çevrilmiş. Kitabın son sayfasını bitirdiğimde Türkçe çevirisine neden bu adın verilmiş olduğunu düşündüm elimde olmadan. Elbette ki, çeviri sahibinin tercihine saygı duymak gerekir; ancak, kitabın baş kahramanının tasvirinden hareketle kendisinin Avrupa' da geçirdiği yıllar boyu Afrika Aslanı olarak anıldığını düşünürsek kitabın Türkçe ismi de bu olabilirdi.

"... bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği..." Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeyyati, namıdiğer Giovanni Leone de Medici' nin kurgusal özyaşamöyküsüdür bu kitap. "Yolların oğluyum ben, ülkem kervan, yaşamımsa yolculukların en beklenmedik olanı" diyor kitabın başında, tartıcıbaşı Muhammed' in oğlu Granadalı Hasan. Endülüs Emevilerinin İber Yarımadası' ndaki son yıllarında başlıyor roman. Kastilya ordularının istilasıyla ülkede yaşayan Yahudiler ve Müslümanlar, sahip oldukları herşeyi geride bırakarak Fas' a göç ederler. Asıl acı olan ise terk etmek zorunda oldukları evlerine bir gün yeniden dönecekleri inancıyla kapılarını kilitleyip anahtarlarını da yanlarında götürmeleridir. Oysa doğup büyüdükleri bu toprakları bir daha asla göremeyeceklerdir.

Maalouf romanını, kahramanın hayatındaki dönemleri vurgulayan ve bu dönemleri geçirdiği ülke veya şehirlerin ismiyle anılan dört ana kitap şeklinde yapılandırmış. Bu kitapları da bir yıllık dönemlere karşılık gelen kısımlara bölmüş. Hasan' ın çocukluğundan başlayıp ilk gençlik, gençlik ve orta yaş yıllarını geçirdiği farklı coğrafyaları tanıyor ve bu coğrafyalarda yaşanan tarihi olaylara tanıklık ediyoruz kitabın sayfalarında yol alırken. İslamiyet' in ilk dönemlerinden başlayarak batıya doğru gerçekleşen genişlemenin yeniçağın başlangıcıyla birlikte tersine bir döngüye girdiğini, taassup ve kaderciliğin esiri olmuş bir toplumun doğuya sürüldüğünü izliyoruz, Hasan' ın Granada' dan başlayıp Fas' a, oradan da Kahire' ye devam eden yolculuğunda. Batıdaki İslâm hakimiyeti sona ererken doğuda büyüyen başka bir gücü; Mısır' daki Memlûk hükümranlığını sona erdiren Osmanlı' yı da görürüz Hasan' ın Kahire yıllarında.

Annesi Hasan' a, "Birçok kişi varsıl (zengin) olmak için dünyayı dolaşır. Oysa sen, oğlum, dünyayı dolaşırken varsıllığa rastlayacaksın" der. Ve Hasan, kâh zengin kâh tüm varlığını yitirmiş; kâh özgür kâh tutsak gezer durur... Aşkı yaşar, hayatına birçok kadın girer, evlenir, çocuk sahibi olur... Varlıklı bir tüccarken bir anda herşeyini yitirir; sonra yeniden zengin olur... İnişlerle ve çıkışlarla dolu hayatında Hasan' ın yolu Roma' ya da düşecek, Vatikan' da papa X. Leo tarafından vaftiz edilecek ve Medici ailesinin himayesine girecektir. Mezhep savaşlarına tanık olacaktır burada. Yaşadıkları onun zenginlikleri olur nihayetinde. Yıllar ona çok farklı ve her zerresine kadar duyumsanmış bir hayat sunar.

Tarihin akışıyla şekillenen bir hayata tanık oluyoruz Maalouf' un satırlarında. Gerçeğin sularında yelken açmış bir hayal gemisine binmişçesine yol alıyoruz kitabın sayfalarını çevirirken.

Hiç yorum yok: