10 Mart 2022 Perşembe

Gömülü Dev

 


Efsane ile hakikatin birbirinden ayırt edilemediği bir çağda, Britanya topraklarını kaplayan pus misali insanların hayatına ve ülkenin tarihine yeniden hâkim olmaya hazırlanan unutulmaya yüz tutmuş anıların uyanmaya başladığı bir dönemi konu alıyor Gömülü Dev.

Britonlar'ın hamisi efsanevi Kral Arthur, yıllar süren mücadelelerden sonra doğudan gelen Saksonlar'ı dize getirmiş ve onları adanın Bataklıklar Ülkesi olarak anılan topraklarına sürmüştür. Barış hüküm sürüyor olsa da ihanetin gölgesinde uzun ömürlü olamayacağı bellidir.

Köylerini terk ederek hatıralarının peşinde yola koyulan yaşlı bir çiftin yolculuğunu merkezine alan eser, anımsanmayan bir geçmişin tarihin unutulmuş sayfalarında kalıyor olmasının beraberinde acılar getirmesi muhtemel bir geleceği önleyebileceğine işaret eder. İhanetlerin, savaşların, acıların, haksızlıkların hatıraları var oldukça intikam ateşinin daha güçlü yanacağı açıktır.

Nefesinin yarattığı pusun insanların anılarını sildiğine inanılan efsanevi dişi ejderhayı öldürmek için batıya yolculuk yapan Sakson savaşçı, kimsesiz bir çocuk ve Arthur'un yeğeni yaşlı şövalye ile yolları kesişir yaşlı çiftin. Aynı yolda, aynı hedefe ilerliyor olsalar da her biri kendi zayıf hatıralarının rehberliğinde farklı amaçlarla yürümektedirler. Yaşlı çift anılarına kavuşmak; Sakson savaşçı unutulan geçmişi canlandırmak; yaşlı şövalye ise unutulan geçmişi olduğu hâliyle korumak için mücadele etmektedir. Onlara eşlik eden kimsesiz çocuk ise geçmişin acılarından arınmış bir geleceği yaşayacak ve yaşatacak bir toplumun tohumu olacaktır.

Bir toplumun savaşlarla dolu hafızasını yitiriyor olmasının barış dolu bir gelecek için bazen daha iyi olabileceğini dile getiren yazar, benzer durumun bireyler için de geçerli olduğuna dikkat çekiyor. Hayatı yaşayabilmek adına geçmişin geçmişte kalmasının gerekli olabileceğine, ortak bir gelecekleri olabilmesi için insanların yaşananları unutmaya ihtiyaç duyabileceğine değiniyor.

Romanda yer alan bir diğer önemli unsur da o çağlarda Hristiyanlık'ta yaşanan dini taassuba karşı eleştirel bir gönderme olarak karşımıza çıkmakta olan manastır yaşamı. İnsanların işledikleri günahların Tanrı katında bağışlanması için kendilerini feda edercesine bedensel acılara maruz bırakan rahiplerin sapkınlığa varan yaklaşımları gerçekçi bir üslupla okura aktarılıyor. 

Yazarın, kitabın tamamına hâkim olan gizemli üslubu desteklemek amacıyla kullandığı mecazi anlatımı doğru tahlil edebilmek için 5. ve 6. yy İngiltere tarihini ve o döneme damgasını vurmuş efsaneleri bilmekte fayda var. 


Hiç yorum yok: