18 Kasım 2018 Pazar

Ölü Bir Evden Hatıralar


Otobiyografi niteliğine sahip eserinde Dostoyevski, Sibirya'da kürek mahkûmu olarak geçirdiği dört yıllık hapishane hayatını kaleme alır. Suçun ve suçlunun son derece canlı tahlillerini yaptığı, devlet otoritesinin zalimler elinde nasıl yozlaştığını tasvir ettiği, mahkûmların hürriyetlerinden mahrum kalsalar da "insan" ve "birey" olma duygusunun yarattığı özgürlük hissini yaşamak adına kendilerine hapishane duvarları arasında kurdukları hayatı canlı bir üslûpla anlattığı bir edebiyat klasiğidir bu kitap.

Kendilerini toplumun aydın sınıfı olarak niteleyen ve çoğu asilzade sınıfına mensup okumuş kesimin bir ferdi olan Dostoyevski; toplumun özgürlüğü, fikir hürriyeti, eşitliğe dayalı bir yaşam adına Çar aleyhine düzenlenen toplantılara katılmaktan dolayı suçlu bulunur ve kalebent olarak Sibirya'ya sürgüne gönderilir. Burada, çoğu toplumun aşağı tabakasına mensup suçlular arasında geçirdiği yıllarını kitabının sayfalarına dökerken, gözlemlerini ve hislerini kitabın hayalî baş kahramanının ağzından aktarır okuyucularına.

Kitap, baştan sonra bir olayın kurgusal akışı yerine insanlara ve onların davranış betimlemelerine odaklanıyor olduğundan sürükleyici olmaktan uzakta. Yine de toplumdan soyutlanmış, özgürlüklerinden mahrum bırakılmış bu insanların hayata tutunmaya çalışması; işe yarar bireyler olduklarını önce kendilerine, sonra içinde yaşadıkları topluluğa ispat çabaları; özgürken bir türlü dahil olamadıkları beşeri hayatı hapishane duvarları arasında yine kendileri gibi bireylerle yaratma gayreti çarpıcı örneklerle satırlara yansıyor.

Diğer mahkûmlarla aynı şartları yaşıyor olsa da yazarın gözlemlerini kaleme alışındaki üslûp, kendisini onlardan biri olarak algılamadığını gözler önüne seriyor. Çevresinde olan biteni bir seyirci gözüyle aktardığı hissine kapılıyor insan. Oysa mahkûmlar tarafından dışlanıyor olmasının kendisine verdiği üzüntüyü dile getirmekten de geri kalmadığını gözlemliyoruz. Kitabında sergilediği bu duygusal çelişki, Rus aydınının toplumdan uzak oluşunun nesnel bir yansıması olabileceği gibi, yazarın bu gerçeği eleştirmek için başvurduğu zeki bir anlatım oyunu da olabilir. Dostoyevski'nin aktarmaya çalıştığı belki de toplum için özgürlük mücadelesi verdiğini kendisine kabul ettirmeye çalışan aydının, aslında o toplumun bir parçası olmaktan çok uzakta bulunması ve uğruna savaştığı özgürlüğü salt kendisi için arıyor olmasıdır.

Hiç yorum yok: