14 Ekim 2018 Pazar

Osmancık


Anadolu Selçuklu Devleti'nin İlhanlı vesayeti altında olduğu yıllarda, Söğüt'te yurt tutmuş olan Kayı boyu, çok kısa bir sürede komşu olduğu Bizans'a diz çöktürecek; komşu olduğu diğer Oğuz boylarını tek sancak altında birleştirerek devlet olma yolunda ilk adımı atacaktır.

Tağrık Buğra, destansı bir üslûpla kaleme aldığı eserinde deli dolu halleriyle, hırsıyla, tez parlayan öfkesiyle nâm salmış Osmancık'ın Osman Bey'e ve nihayetinde Osman Gazi Han'a nasıl evrildiğini ve olgun bir devlet adamı kimliğine kavuştuğunu tarihsel gerçeklerle örülmüş kurgusal bir çerçevede aktarıyor okuruna. Kayı, Osman Gazi'nin gazalarıyla artık sınırlarına sığamayan bir Türk boyu olmaktan çıkıp devlet olma yolunda ilerleyecektir.

Kayı Beyi Ertuğrul Gazi'nin en küçük oğlu olmakla beraber, Osman'ın Kayı boyunun başına geçmesi lâzım geldiğini kendisine ilk hissettiren sonradan kayınpederi olacak Şeyh Ede Balı'dır. Ede Balı, insanoğlunun ancak nefsine gem vurarak dünyaya hâkim olabileceğini öğütleriyle duyurmaya çalışır Osmancık'a. Yiğit, atak, cesur olmanın bey olmaya yetmeyeceğini, kendini büyük görmenin dünyayı da büyük ve erişilmez göstereceğini, başarıya erişmek için en önce sabretmek gerektiğini, adaletli olmanın ve merhamet göstermenin erdemini dile getirir. Ede Balı ile olan ilişkileri, söyleşileri Osmancık'ın olgunlaşma yolunda katedeceği farklı menzillerdir.

Günü geldiğinde başta babasının ve ağabeylerinin onayı, komşu boyların beylerinin kabulü ile Kayı Beyi olur. Yalnız başına geçtiği Kayı'nın değil; diğer komşu Türk boylarının da sorumluluğunu omuzlarında hissetmesi, onun geleceği yönlendiren devlet adamı kişiliğini şekillendiren en önemli unsur olacaktır. Yurt bildikleri Söğüt'ün ve Domaniç'in artık kendilerine yetemeyeceğini görmesi, kendilerini düşman belleyen Bizans tekfurlarının üzerine yürüyerek sınırlarını güvene alması; ticaret kapılarının Türk boylarına açık tutulmasını sağlaması onun ileri görüşlülüğünün kanıtlarıdır. Tüm bunları yaparken de diğer boyların görüşünü ve onayını alarak Türk ittifakını güçlü tutmaya gayret eder. Sadece kendi içlerinde değil; fethettikleri hisarlarda, kasabalarda sergilediği adalet, tesis ettiği güven, sağladığı düzen ile Hristiyan halkın da sevgisini kazanır ve onları Bizans'a karşı yanına çeker.

Tüm bunları başarırken asla büyüklük taslamaz ve elde ettiği ganimetleri kendisine destek veren Türk boyları ile eşit paylaşır. Kendi payını ise Kayı'nın esenliği ve gönenci adına kullanılmak üzere erenlere, dervişlere emanet eder. Düşürdüğü kalelerde hüküm süren tekfurlar zenginlik içerisinde yüzerken o, her zaman kendisine kâfi gelenle yetinmeyi bilecektir.

Gün gelecek Anadolu Selçuklu sultanı; kendisine tuğ, sancak, hilat bahşedecek ve artık devrini tamamlamış olan Selçuklu'nun mirasını Osman Bey'e emanet ettiğini bildirecektir. Kayı Beyi Osman Bey artık Osman Gazi Han'dır. Türk'ün Anadolu topraklarındaki varlığı ve geleceği kendisinden bilinecektir. Hayatının geri kalan yıllarını bu bilinçle yaşayacak; ömrü nihayete ermeden Kayı'nın istikbalini oğlu Orhan'a emanet edecek; Kayı'ya da torunu Murat'ı miras bırakacaktır.

Adalet ve merhamet kavramlarının Anadolu'da hüküm süren Türkler arasında sahip olduğu önem ve taşıdığı anlam, onların farklı dinden olsalar da bu toprakların yerlisi durumundaki Bizans toplumu arasında gördükleri kabulü ve güveni açıklıyor. İslâm'ın güzel ahlâka dayanan, hurafelerle çarpıtılmamış ve bağnazlıkla bozulmamış inanç sisteminin en güzel yansımalarına tanık oluyoruz kitapta.

Anadolu'nun hangi şartlarda Türk yurdu olduğunu öğrenmek, anlamak ve içselleştirmek için okunması gereken bir başyapıt.

Hiç yorum yok: