Senaryosu kitapla aynı dönemde yazılan, Stanley Kubrick'in sinemaya kazandırdığı en önemli bilimkurgu filmlerinden biri olan 2001: Uzay Macerası'na ilham veren eser; bilimkurgu edebiyatına bambaşka bir ruh kazandırmış, yayımlandığı 1968 yılından bu yana bu türün en önemli örneklerinin başında gelmeye devam etmiştir.
Günümüzden 50 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, Clarke'ın okurunu hayranlık ile şaşkınlık sınırına taşıyan hayal gücü; dünya dışı varlıklar, insanın uzayı keşfetmek için kullanacağı teknolojinin boyutu, yapay zekâ, insanoğlunun uzayın enginliği içerisindeki yalnızlığı ile harmanlandığında benzeri olmayan felsefî bir yapıt çıkıyor ortaya.
Uzayı keşfetmek üzere Ay'da araştırma üssü kuran, Mars ile Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlere insanlı ve insansız seferler düzenleyen insanoğlu; bu defa bir gizeme ışık tutmak ve dünya dışı varlıklarla temas kurmak adına Satürn'e doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Bu seyahatte mürettebata en gelişmiş yapay zekâ ürünü bilgisayarların bir örneği olan HAL 9000 de eşlik etmektedir.
İnsanoğlunun yarattığını düşündüğü en gelişmiş bilgisayarın dahi insan beyninin düşebileceği hataları sergiliyor olması; üstelik bu hatasını ne pahasına olursa olsun kapatmaya gayret etmesi; bunun için yalnızca insanoğluna has olduğunu düşündüğümüz tedbirlere başvurması ve bunu yaparken kendini suçlu "hissetmemesi" yapay zekâ olgusunun kusursuzluktan arınmış olmadığını gösteriyor okura. Neticede teknolojik mükemmeliği ve kusursuzluğu arayan insanın kendi içinde mükemmel olamayışı sonuçlarıyla birlikte en büyük çelişki olarak karşısına dikiliyor.
Dünya dışı canlıların peşinde uzayın derinliklerinde çıktıkları uzun keşif gezisinin nihayetinde ulaştıkları zaman ve mekândan arınmış boyutta, ilk insanın ortaya çıktığı dönemden milyonlarca yıl öncesine uzanan bir uygarlığın ipuçları karşılar insanoğlunu. Kendisini evrendeki en üstün canlı türü olarak algılayışındaki büyük zihinsel yanılsama ile yüzleşir. Clarke'ın kurgusal öyküsünde milyonlarca yıl önce uzayın derinliklerini keşfetmek üzere yola çıkan varlıkların uzun yolculukları boyunca bedenlerinden arınarak sonunda enerjiden oluşan salt benliğe eriştikleri dile getirilir. Evrenin bu kadim kâşifleri karşılaştıkları canlıları incelemiş; gelişim umudu vadeden türlerin bedenlerine kendi geleceklerini şekillendirmeleri için bilinç tohumları ekmiştir.
Dünya'dan başlayarak Satürn'e uzanan ve orada bilinen uzaydan farklı bir boyutta devam eden yolculuğunda insanoğlu; peşinde olduğu yüksek bilinç düzeyinin tüm evrene yayılmış ve kâinatın büyük gizin ta kendisi olduğunun ayırdına varır. İnsan denen varlık ise ezelden ebediyete uzanan kâinatta henüz ilk adımlarını atmakta olan bir "çocuk"tur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder