22 Temmuz 2018 Pazar

Dorian Gray'in Portresi


Fikirleri ve tercihleri nedeniyle Victoria İngilteresi'nde "aykırı insan" ilan edilen Oscar Wilde; aristokrat kesimin yaşadığı sefahatin, ahlaksızlığın, vurdumduymazlığın ve sınıflar arasındaki uçurumun dekorunda kaleme aldığı eserinde insanların ruhlarında barındırdığı günahları dış görünüşlerindeki zarafetin maskesi ardına nasıl başarıyla saklayabildiklerini gözler önüne seriyor.


Kitabın baş kahramanı Dorian Gray; zenginliği, gençliği ve kendisine bahşedilmiş güzelliği ile aristokrat çevrede aranan bir simadır. Gizlice yaşadığı ahlaksız hayat tarzı sadece kendisinin değil, çekiciliğinden etkilenerek arkadaşlığını kazanmış kadın veya erkek bir çok insanın da mahvına sebep olmaktadır.

Dorian, ilk gençlik döneminde yakın dostu olan bir ressamın yapmış olduğu portresinde gençliğinin ve güzelliğinin zarafetine tutulacak; tuvale yansımış güzelliğinin ve gençliğinin ebediyen sürmesini dileyecektir. Bu dileğinin portresini ruhundaki değişimi kendi gözleriyle izleyeceği bir aynaya dönüştürmüş olduğuna ise işleyeceği ilk büyük günahında tanıklık edecektir.

O yıllarda hayatına giren, sıra dışı fikirleri ile ruhunda ve yaşantısında derin izler bırakacak Lord Henry, Dorian'ın özünde gizlenmiş olan tüm kötülükleri farkında olmadan zincirlerinden kurtaracaktır. Lord Henry'nin Victoria dönemine damgasını vurmuş toplumsal ahlakçılığı küçümseyerek alaya alması, sanata ve sanatçıya dönük düşünceleri, ruha atfedilen yücelikten çok duyular yoluyla ulaşılan zevkleri yüceltmesi aslında Oscar Wilde'ın düşünsel açıdan devrim yaratacak nitelikteki fikirlerinin yansımalarıdır.

19. yüzyıl İngilteresi'nde aristokrat kesimin riyakarca yaşadığı hayatın rezilliğine karşı duyduğu tiksintiyi son derece güçlü bir eleştiri diliyle kaleme alan Wilde, kitabın sonunda kendisiyle vicdani bir hesaplaşmaya giren Dorian Gray'in bu davranışının dahi kibrinden kaynaklanmakta olduğunu gözler önüne serer. Değer verilen dış güzelliğin, zenginliğin ve asaletin arka planda büyük günahları gizleyen birer paravandan başka bir şey olmadıklarını ve insan ruhunun karanlık çehresinin er geç gözler önüne serileceğini savunur.

1891 yılında yayımlandığında konusu ve eşcinselliğe yaptığı göndermeler yüzünden büyük eleştirilere maruz kalan kitap, yazarının gelecekteki bu olumsuz görüşlere olan cevabını önceden şu cümleyle veriyor gibidir.

"Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır".

Hiç yorum yok: