24 Mayıs 2018 Perşembe

Son İstanbul


"Dört Kişilik Bahçe" ve "ÇC" isminde iki uzun hikâyeden oluşuyor "Son İstanbul".

Osmanlı'nın son dönemini yaşamış paşazade bir eski İstanbul ailesinin, Emirgan'da ellerinde kalan son konakta kendileriyle ve geçmişleriyle olan hesaplaşmalarını güçlü iç tahlillere dayanan çarpıcı bir üslupla kaleme alıyor Murathan Mungan ilk hikâyesinde.

İkinci hikâye ise eşcinsellerin yaşantılarını, toplumsal ahlâk anlayışı içerisinde yer bulmayan aşklarını, korkularını, yitirişlerini ve dışlanmışlıklarını konu alıyor. Galatasaray Hamamı'nın merkezinde yer aldığı bu hikâye, kendi bedenlerinde farklı bir cinsiyeti barındırıp da huzuru yaşayamayanları anlatıyor.

"Dört Kişilik Bahçe" Emirgan'da artık eskimiş bir aile yadigarı konağın dekorunda buluşuyor okurla. Yıllar önce ailesini terk eden evin tek oğlunun sevgisini hâlâ içinde barındıran; insan yüreğinde yer bulmuş üç güçlü hissi; merhameti, nefreti ve sevgiyi üç çocuğuna ayrı ayrı paylaştırmış; geçmişinin güzel hatıralarını anı defterine düzenli olarak eski Türkçe ile aktaran; geçen yılların yorgun düşürdüğü bir anne...

Erkek kardeşi ile kız kardeşinin evi terk etmesiyle annesi ve artık bunamış olan paşa dedesiyle baş başa kalmış; çok güzel ud çalmak ve musiki icra etmekten başka meziyeti olmadığını anladığımız, kendisini konağa hapsetmiş; biraz olsun para kazanıp ailesine destek olmak için dayısının eski eşinin Beyoğlu'ndaki dükkânında çalışan evin fedakâr büyük kızı...

Küçüklüğünden beri annesinin kendisini mahrum ettiği sevgiye muhtaç; evinde bulamadığı sevgiye evlenmek için evden kaçmayı göze aldığı kocasında da kavuşamayan ve yıllar sonra dışarıdaki hayatı tanımış bir insan olarak arkasında bıraktığı konağa dönen küçük kız kardeş...

Hiç tanımadığımız; ama, evi terk ettikten sonra bir kez olsun ailesini arayıp sormamış; hayatta olup olmadığı dahi meçhul evin erkek çocuğu... Annesinin hâlâ büyük bir özlemle dönüşünü beklediği ve sevgisini verdiği tek çocuğu...

Aynı evi paylaşıp da bireylerinin kendi içlerindeki yalnızlığı paylaşamadığı; özlemlerini, hayallerini, sevgisizliklerini yüreklerinin derinliklerine hapsetmiş; daha doğrusu o derinliklerde kendi yalnızlıklarının gönüllü mahkûmu olmuş bir ailenin dramıdır ilk hikâye. Yıllara yenik düşmüş konak ile bu konağın bakımsız bahçesi bu dramın sembolüdür adeta. Beş kişilik bir ailenin yalnızca dört ferdine yer olan bahçe...

"ÇC" ise eşcinsellerin kendi aralarında kullandıkları bir kısaltmaya gönderme yaparken, merkezinde Galatasaray Hamamı'nın ve hamamda sergilenen sıra dışı davranışların yer aldığı, insanı ilerleyen sayfalarında kimi zaman ürküten, kimi zaman sersemleten ilişkilerin betimlendiği bir öykü olarak yer alıyor kitapta.

Ruhlarının barındıkları bedenleri duygusal olarak kabul etmediği erkeklerin "aşklarını", bir yandan anlaşılmak için çaba sarf ederken diğer yandan toplum içerisinde deşifre olmaktan duydukları korkuları okurunu hakikaten sarsan ve bir o kadar da hayranlık içerisinde bırakan bir üslup ve his betimlemesiyle kaleme almayı başarıyor Murathan Mungan.

Hikâyede açık olarak ifade edilmese de hamamın konumu itibarıyla olayların geçtiği muhitin Çukurcuma olabileceği; bu yüzden de "ÇC" kısaltmasının öykünün adı olarak kullanılmış olduğu hissine kapıldığımı söylemeliyim.

Her iki hikâyede de dikkat çeken nokta; eşcinsellik ögesinin kullanılmış olması. "Dört Kişilik Bahçe"nin anarşinin kol gezdiği 1970'li yıllarda geçtiği düşünüldüğünde komşu konağın genç oğlunun eşcinsel olduğu için amcası tarafından ağır bir şekilde cezalandırılıyor olması, o dönemde toplumun bu olguya olan tepkisinin şiddetini gözler önüne seriyor. Oysa "ÇC"de eşcinselliğin her ne kadar yine "yer altında" barınıyor olsa da geçmişe kıyasla yaygınlaşmış olduğu ve toplumun kabul çizgisinin de yükseldiği izlenimi hakim oluyor.

Nihayetinde, İstanbul artık o eski İstanbul değildir. Betonlaşan yapıları, değişen hayat tarzı, çarpıklaşan ilişkileri içerisinde insanlar hep yalnızdır. Tek başınayken de, cemiyet içerisindeyken de sonsuz yalnızlığının mahpusunda yaşamaya mahkumdur insanoğlu. 

Hiç yorum yok: