I. Dünya Savaşı'nın en ünlü ve güzel casusu olarak anılan Mata Hari'nin dramatik hikâyesini otobiyografik bir dille satırlarına yansıttığı kurgu romanında Coelho; onun yalnızlığını, toplumun tutucu yaklaşımına başkaldırışını, erkek egemen bir toplumda kadın olarak var olma mücadelesini ve özgür olma çabasını aktarıyor okura. Özetle, onun varlığını bir kadın olarak değil insan olarak ortaya koymaya gayret ediyor.
Tutucu bir toplumun kucağına doğan Margaretha Geertruida Zelle, mutsuzlukla yoğrulmuş bir gençlik döneminin devamında tanımadığı bir subayla evlenerek Doğu Hint Adaları'na gider. Burada tanık olduğu bir intihar, onu bir erkeğe körü körüne bağlı olarak yaşamak zorunda kalmadan hayatına yön vermeye teşvik eder. Paris'e gelerek sahne adı olarak Mata Hari'yi seçen bu yalnız; ama özgür olmak cesaretini gösteren kadın, sergilediği erotik dans gösterileriyle kısa zamanda ünlenir. Pahalı zevklerini tatmin etmek ve rahat bir hayat için bedenini erkeklere sunmaktan çekinmez. Zengin ve nüfuzlu çevreden pek çok dost ve sevgili edinmesi beraberinde düşmanlıkları da getirir. Bir süre sonra adının bu kadınla anılmasından rahatsızlık duyacak eski dostları onu yalnız bırakacaklar; casuslukla itham edildiğinde ise hiç tanımamış gibi davranacaklardır.
Gerçekten Almanya için casusluk yapmış olsun veya olmasın, onu yargılayanlar sağlam delillere dayanarak değil, ithamlar üzerinden onu mahkûm ettiklerini itiraf edeceklerdir yıllar sonra. Savaş yıllarında bir paranoya halini almış casus avı, ortaçağdaki cadı avını çağrıştıran bir kimliğe bürünmüştür. Yüzyılın cadısı da Mata Hari olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder