4 Ocak 2018 Perşembe

Haçlı Seferleri - Demir Adamlar ve Azizler


"Tanrı böyle istedi!"

Papa II. Urban'ın başkanlığında 1095 Kasım ayında toplanan Clermont Konseyi, kutsal toprakları "dinsizlerden" kurtarmak amacıyla düzenlenen Haçlı Seferleri'nin başlangıcı olur. Avrupa'nın farklı bölgelerinden gelen lordlar, baronlar, şövalyeler ile bunların tebaası konumundaki askerler, köylüler o tarihe kadar emsali görülmemiş bir ordu meydana getirirler. Kimi şöhret, kimi güç ve zenginlik, kimi günahlarından arınma peşinde; ama, hepsi kutsal bir amaç uğruna Avrupa'dan Kudüs'e uzanan sonu meçhul bir sefere çıkar. Göğüslerindeki kırmızı haç sebebiyle "Haçlılar" olarak anılan bu büyük savaşçı yığınları Anadolu ve Orta Doğu tarihinin şekillenmesinde önemli rol oynayacaktır.


Harold Lamb'in Haçlı ordusunun üç yıl süren seferi sırasında kazandığı zaferleri betimlerken kullandığı anlatım dili, onları kutsayan bir üslûp taşıyor. Anadolu'daki ve Orta Doğu'daki ilerleyişleri sırasında Türkler'i ve Müslüman Araplar'ı uğrattıkları mağlubiyetleri taşıdıkları "Haçlı ruhu"na dayandırarak bu sefere uhrevi bir hava veriyor.

Feodal düzenin getirdiği savaşlar, kıtlıklar, Katolik Kilisesi'nin büyük imparatorluklar ile giriştiği iktidar mücadelesi, Orta Çağ Avrupası'nda siyasi karmaşa ortamı yaratmaktadır. Bu mücadele ortamında kendisini, kilisenin ve Papa olarak şahsının mutlak hakimiyetini sağlamaya adamış II.Urban asillerin, köylülerin ve basit halkın en hassas noktası olan dinî duygularına nüfuz etmeyi başararak bir yıldan kısa bir süre zarfında, o güne kadar emsali görülmemiş büyüklükte bir ordu toplamayı başarmıştır. Tarih kaynakları Haçlı ordusunun mevcudu hakkında kesin bir sayı verememekle birlikte, ayaktakımı, çapulcular, serseriler dahil yaklaşık 250.000 kişiden oluştuğu rivayet edilmektedir.

Konstantinopolis'e varıncaya kadar Orta Avrupa'da ve Balkanlar'da aştıkları toprakları yağmalayan ordu, Bizans imparatoru Aleksios Komnenos'un usta siyaseti sayesinde İstanbul'a zarar vermelerinin önüne geçmek amacıyla Anadolu'ya gemilerle hızlı bir şekilde nakledilir. O yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti'nin merkezi konumundaki İznik'i ele geçiren Haçlı ordusunu Eskişehir'de karşılayan Kılıç Arslan, kendisinden daha kalabalık ve donanımlı bu ordu karşısında geri çekilmek durumunda kalır. Kitapta, Haçlılar'ın kazandığı zafer onların kahramanlıklarına ve inançlarına olan bağlılıklarına dayandırılıyor. Haçlı ordusunun çoğunluğunu teşkil eden ağır zırhlı şövalyelerin hafif Türk süvarileri karşısında sahip oldukları avantaj, Kudüs'ü fethetmek azimleriyle birleşince zafer kazanmış olmalarını insan anlayabiliyor. Yine de o yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti'nin Süleyman Şah'ın ölümüyle zayıfladığı, oğlu Kılıç Arslan'ın Bizans ve Danişmendoğulları ile mücadele halinde olduğu unutulmamalı.

Sırasıyla Antakya ve Urfa'yı fetheden Haçlı ordusu nihayetinde Filistin'e ulaşır ve 1099 yılında Kudüs'ü fetheder. Geçtikleri toprakları kana bulayarak ilerleyen bu ordu Kudüs halkının tamamını kılıçtan geçirir. Vahşetin boyutu o kadar büyüktür ki, Avrupa'ya geri dönenlerin anlattıkları kendi halklarını dahi dehşete düşürür.

Kudüs'ün Haçlılar tarafından fethi tarihsel sonuçları kadar ekonomik neticeleri bakımından da dikkat çekicidir. Hristiyanlar, İslâmiyet'in bu topraklara hâkim olmasından asırlar sonra Hz. İsa'nın doğduğu topraklara yeniden ayak basmıştır. Hristiyanlar'ın bölgedeki askeri varlığı Venedik Devleti'nin buradaki sahil şeridinde ticaret merkezleri kurmasına vesile olur. Avrupa ile Asya arasında yeni bir ticaret yolu oluşmuştur. Orta Çağ'ın karanlığındaki Avrupa, aynı dönemde altın çağını yaşayan İslâm medeniyetiyle tanışmıştır.

Tarihte kayıtlara geçmiş sekiz Haçlı seferi olmasına rağmen, bu seferlerden hiçbiri ilki kadar tarihe derin bir iz bırakamamıştır. Sefer başladığında 250.000 olan Haçlı mevcudunun Kudüs alındığında 30.000'e düşmüş olması, bu bölgedeki Hristiyan hakimiyetini zayıflatmadığı gibi, ilk seferin büyük komutanlarının sergilediği fütuhat da Müslüman Araplar'ı bir süreliğine barış içinde yaşamaya mecbur kılmıştır.

Kitap, dönemin tarihsel gelişmelerini Haçlılar'ın kahramanlıkları ve yüreklerinde taşıdıkları yüce inanç çerçevesinde çoğunlukla tek taraflı ele alıyor ve "Haçlı ruhu"nu azizlik mertebesine taşıyor olsa da ilk Haçlı seferini Hristiyan âleminin gözünden aktarıyor olması bakımından yine de önem taşıyor.

Haçlı Seferleri'ni gelişimi bakımından doğru tahlil edebilmek adına Amin Maalouf'un "Arapların Gözünden Haçlı Seferleri" eserini okumak gerekir. Daha nesnel ve tarihsel nedenselliği ön plana çıkaran bir yaklaşıma sahip bulunan bu kitap Haçlı Seferleri'nin neden o dönemde kendisinden ileride bulunan bir medeniyet karşısında galip gelebildiğini farklı bir pencereden aktarması bakımından önemli bir kaynak.

Hiç yorum yok: