Eser, yazarının doktora tezi olarak hazırladığı çalışmanın kitap haline getirilerek yayınlanmış hali olmasına rağmen tarihe ilgi duyan okurların sıkılmadan takip edebilecekleri bir sadelikte kaleme alınmış.
Anadolu Selçuklu hakimiyetine son veren Kösedağ Savaşı'ndan yaklaşık 160 yıl sonra Anadolu toprakları bu kez Çağatay ve İlhanlı dönemindeki hakimiyet alanına erişmeyi amaçlayan Timur'un gazabına uğrayacaktır.
Büyük atası Cengiz Han'ın mirasını eski ihtişamlı günlerine kavuşturmayı ilke edinen Emir Timur, Moğol İmparatorluğu'nun varisleri olan Çağatay ve İlhanlı devletlerinin bir zamanlar hüküm sürdüğü toprakları hakimiyeti altına almak üzere doğuya ve batıya düzenli seferler düzenler. Kuzeyde Deşt-i Kıpçak olarak anılan, bugünkü Güney Rusya ve Ukrayna'yı kapsayan topraklara; güneyde Suriye'ye; doğuda Hindistan'a ve batıda Orta Anadolu'ya erişen geniş bir coğrafyada göçebe düzenine dayalı bir imparatorluk kurar.
O dönemde Osmanlı tahtında bulunan Yıldırım Bayezid ise Balkanlar'da kazandığı Niğbolu Zaferi ile Osmanlı'nın Rumeli'deki varlığını perçinlemiş, Anadolu beyliklerini hakimiyeti altına alarak Anadolu'daki Türk birliğini kurma yolunda önemli bir adım atmış, İstanbul'u kuşatarak Bizans'ın korkulu rüyası haline gelmiştir. Sahip olduğu güce ve kazandığı zaferlere güvenen Osmanlı padişahı, doğuda gittikçe büyüyen ve Osmanlı sınırlarını tehdit eder hale gelen Timur tehlikesi karşısında ılımlı bir politika izlemeyecektir.
Timur ise kendi ülkesi için tehdit olarak algıladığı Karakoyunlu Kara Yusuf ile Bağdat Hakimi Ahmed Celayir ile olan mücadelesine devam ederken, Batıda Hristiyanlara karşı gaza eden Osmanlı Devleti'ne karşı temkinli yaklaşmaktadır. Diğer yandan atalarının bir zamanlar hakim olduğu Erzincan ve Sivas vilayetleri üzerinde de hak iddia etmektedir.
Yıldırım Bayezid'in ılımlı bir siyaset izleyerek Timur tehlikesini bertaraf etmek yerine ordusuyla karşısına çıkması ve ona meydan okuması, Anadolu'daki Türk varlığını bir kez daha yıkıma uğratacaktır. Tarih kaynakları Ankara Savaşı öncesinde Yıldırım'ın devleti ulaştırdığı seviyeye ancak Fatih'in İstanbul'u fethi ile yeniden ulaşıldığını yazar. Demek ki, Osmanlı Devleti yalnızca 1402-1413 yılları arasında cereyan eden Fetret Devri'ni yaşamakla kalmamış; yaklaşık elli yıllık bir dönemi de yitirmiştir. Bu dönemde Anadolu'da yaşanan kırımlara, isyanlara ve kargaşaya rağmen Osmanlı'nın Rumeli'deki varlığı devletin sürekliliğine vesile olmuştur.
Türk tarihine büyük bir hezimet olarak geçen Ankara Savaşı yenilgisinin tarihsel nedenlerini nesnel verilere dayanarak aktaran bu kitap, farklı kaynakçalardan derlenmiş olması ve bir doktora tezinin tarafsızlığına sahip olması itibarıyla bizim tarih kitaplarımızda derinlemesine değinilmeyen bir döneme ışık tutuyor. Tarih, "yenilenlerin unutmaya çalıştığı; yenenlerin ise kendi açılarından kaleme aldığı" bir olgu. Bu bakımdan değerlendirildiğinde eserin, tarihimize ilgi duyanların rahatça başvurabilecekleri bir kaynak niteliği taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Anadolu Selçuklu hakimiyetine son veren Kösedağ Savaşı'ndan yaklaşık 160 yıl sonra Anadolu toprakları bu kez Çağatay ve İlhanlı dönemindeki hakimiyet alanına erişmeyi amaçlayan Timur'un gazabına uğrayacaktır.
Büyük atası Cengiz Han'ın mirasını eski ihtişamlı günlerine kavuşturmayı ilke edinen Emir Timur, Moğol İmparatorluğu'nun varisleri olan Çağatay ve İlhanlı devletlerinin bir zamanlar hüküm sürdüğü toprakları hakimiyeti altına almak üzere doğuya ve batıya düzenli seferler düzenler. Kuzeyde Deşt-i Kıpçak olarak anılan, bugünkü Güney Rusya ve Ukrayna'yı kapsayan topraklara; güneyde Suriye'ye; doğuda Hindistan'a ve batıda Orta Anadolu'ya erişen geniş bir coğrafyada göçebe düzenine dayalı bir imparatorluk kurar.
O dönemde Osmanlı tahtında bulunan Yıldırım Bayezid ise Balkanlar'da kazandığı Niğbolu Zaferi ile Osmanlı'nın Rumeli'deki varlığını perçinlemiş, Anadolu beyliklerini hakimiyeti altına alarak Anadolu'daki Türk birliğini kurma yolunda önemli bir adım atmış, İstanbul'u kuşatarak Bizans'ın korkulu rüyası haline gelmiştir. Sahip olduğu güce ve kazandığı zaferlere güvenen Osmanlı padişahı, doğuda gittikçe büyüyen ve Osmanlı sınırlarını tehdit eder hale gelen Timur tehlikesi karşısında ılımlı bir politika izlemeyecektir.
Timur ise kendi ülkesi için tehdit olarak algıladığı Karakoyunlu Kara Yusuf ile Bağdat Hakimi Ahmed Celayir ile olan mücadelesine devam ederken, Batıda Hristiyanlara karşı gaza eden Osmanlı Devleti'ne karşı temkinli yaklaşmaktadır. Diğer yandan atalarının bir zamanlar hakim olduğu Erzincan ve Sivas vilayetleri üzerinde de hak iddia etmektedir.
Yıldırım Bayezid'in ılımlı bir siyaset izleyerek Timur tehlikesini bertaraf etmek yerine ordusuyla karşısına çıkması ve ona meydan okuması, Anadolu'daki Türk varlığını bir kez daha yıkıma uğratacaktır. Tarih kaynakları Ankara Savaşı öncesinde Yıldırım'ın devleti ulaştırdığı seviyeye ancak Fatih'in İstanbul'u fethi ile yeniden ulaşıldığını yazar. Demek ki, Osmanlı Devleti yalnızca 1402-1413 yılları arasında cereyan eden Fetret Devri'ni yaşamakla kalmamış; yaklaşık elli yıllık bir dönemi de yitirmiştir. Bu dönemde Anadolu'da yaşanan kırımlara, isyanlara ve kargaşaya rağmen Osmanlı'nın Rumeli'deki varlığı devletin sürekliliğine vesile olmuştur.
Türk tarihine büyük bir hezimet olarak geçen Ankara Savaşı yenilgisinin tarihsel nedenlerini nesnel verilere dayanarak aktaran bu kitap, farklı kaynakçalardan derlenmiş olması ve bir doktora tezinin tarafsızlığına sahip olması itibarıyla bizim tarih kitaplarımızda derinlemesine değinilmeyen bir döneme ışık tutuyor. Tarih, "yenilenlerin unutmaya çalıştığı; yenenlerin ise kendi açılarından kaleme aldığı" bir olgu. Bu bakımdan değerlendirildiğinde eserin, tarihimize ilgi duyanların rahatça başvurabilecekleri bir kaynak niteliği taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder