20 Nisan 2017 Perşembe

Kanuni Sultan Süleyman


Üç kıtaya hükmetmiş, iki denizin hükümdarı olmuş, Batı'da Viyana'ya, Doğu'da ise İran'a ve Kafkasya'ya uzanan engin toprakların tek sahibi I. Süleyman... Türk tarihçilerin "Kanunî"; Avrupalı tarihçilerin "Muhteşem" olarak andığı Osmanlı'nın son güçlü sultanı Süleyman...

Asya ve Ortadoğu tarihi üzerine yapmış olduğu araştırmalarıyla tanınan Amerikalı yazar ve tarihçi Harold Lamb'in eserini yine bir başka ünlü araştırmacı Ömer Rıza Doğrul dilimize kazandırmış. Eserin orijinal halinde doğruluğu tartışılır nitelikteki bazı hadiseler çevirmenin düzeltme niteliğindeki dip notlarıyla aktarılıyor. Böylelikle Avrupalı tarihçilerin tarihi vesikaları yorumlarken düştükleri hataları Osmanlı kaynaklarından karşılaştırmalı olarak okura aktaran Doğrul, kitabın özüne dokunmaksızın gerçekleri de aynı kitapta kaleme almayı başarıyor.

Devletin zirvesinde yalnızlığıyla baş başa bir hükümdarın bir yandan ülke idaresinin omuzlarına yüklediği sorumluluğu mahiyetiyle paylaşmaya olan gayreti, diğer yandan Avrupa'da düşmanlarını dize getirirken yine bu topraklarda izlediği ince siyaset ile müttefik kazanmaya çalışması Süleyman'ın 46 yıllık saltanatının bir özeti. Devlet düzenini ve bekâsını güçlü bir orduya dayandırmayı ilke edinen Kanunî, savaşın beraberinde getirdiği yıkımı idrak edebilen bir görüşe de sahiptir. Yine de hem karada hem denizde sürdürdüğü mücadelesiyle V. Charles'a meydan okumaktan geri durmaz. V. Charles ve kardeşi Ferdinand'ın Osmanlı ile giriştikleri bitmek bilmeyen mücadeleleri, Kanunî'nin karada Orta Avrupa kapılarına, denizdeyse İspanya'nın Akdeniz sahillerine dayanmasıyla sonuçlanır.

Çoğunlukla savaş meydanlarında cereyan eden Osmanlı-Avrupa ilişkileri, V. Charles'ın Osmanlı'ya karşı bitmeyen düşmanlığı, Venedik'in ve Fransa'nın ikiyüzlü siyaseti, Barbaros'un Kuzey Afrika ve Akdeniz'in efsanevi hakimi haline gelişi, Korkunç İvan'ın kuzeydeki yükselişi Kanunî döneminin belli başlı dış siyaset unsurları olarak karşımıza çıkıyor.

Osmanlı'nın diğer ülkelerle olan ilişkileri savaş ve barış dönemleriyle şekillenirken, sarayda ve haremde kadın egemenliğinin hissedilmeye başlanmasıyla devletin kaderi de çizilir. Padişahın çevresinde örülen hile ağının ilk kurbanı Şehzade Mustafa olur. Dedesi II. Bayezid'in kaderini paylaşmaya niyetli olmayan Kanunî, oğlunun ölüm fermanını duraksamadan verir. İkinci kurban ise kaderini kendi sabırsızlığı ve isyankârlığı ile çizen ortanca oğlu Bayezid'dir. Devlet, en küçük ve aciz oğula kalır. İmparatorluğun sona erişen yolculuğu da böylece başlamış olur.

Kanunî döneminin askeri seferlerle şekillenen dış siyaseti kitabın ana temasını oluştururken Osmanlı devlet düzeni, Enderun'un devlet adamı yetiştirmekteki mahareti, saray ve harem hayatının devlet yönetimine uzun yıllar hükmetmesi, Osmanlı sultanlarının devlet yönetimindeki zayıflıklarını nitelikli sadrazamların dirayetli tavırlarıyla dengelemiş olmaları gibi tarihe iz bırakmış olaylar da yer buluyor eserde.

Tarih, toplumların çok farklı açılardan irdeleyerek ve farklı kaynaklardan okuyarak yorumlamaları gereken bir bilim dalı. Tek bir kaynaktan öğrenilmeye çalışıldığında tarihten ders alınamayacağı aşikar. O yüzden tarih doğru kaynaklardan, tarafsız bir bakış açısıyla okunmalı ve hür bir vicdan ile değerlendirilmeli.

Hiç yorum yok: