Hesse'nin, mekan olarak Avrupa'yı seçmiş olsa da temasını doğu kültürüne dayandırdığı; us ile duygu kavramlarını karşılaştırdığı, harmanladığı ve insanı bir bütün yapmak üzere birbirini tamamlayan öğeler olarak gözler önüne serdiği bir edebiyat şaheseri...
Kitabın ilk bölümleri; çevresinden büyük ölçüde soyutlanmış, içinde yaşayan ruhban sınıfı için güvenli bir ortam ifade eden manastır yaşamını betimler. Manastır duvarlarının dışında kalan dünyanın tehlikelerinden, zorluklarından ve gerçeklerinden uzakta, kısmen ütopik bir hayat süren rahiplerin, dini öğretiler ile felsefeye dayalı bilgiyle "gerçeğe" ulaşma çabaları, kitabın kahramanlarından Narziss üzerinden aktarılır okura. Narziss bilginin, öğretilerin ve bu öğretilerin yarattığı düşünce dünyasının havasını teneffüs eden, bu dünyaya tüm ruhuyla adanmış bir us adamıdır. Manastırdaki güvenli hayatı; kitaplarından, yaşlı ve deneyimli rahiplerle yaptığı sohbetlerden, çile çekme boyutuna ulaşan ibadetlerinden ibarettir. Narziss, evrendeki eril gücü temsil eder.
Kendilerini yıllar önce terk eden annesinin günahlarının kefaretini ödemek üzere babası tarafından manastıra bırakılan Goldmund ise kendi "gerçeğine" uyanışını bu us insanının yol göstericiliğinde gerçekleştirecektir. Narziss ile olan sohbetlerinin birinde ruhunun derinliklerinde gizli kalmış dişil gücün, annesinin görüntüsü şeklinde belirmesi ile manastırı terk etmeye ve kaderini çizeceği uzun yolculuğuna çıkmaya karar verir.
Kadim Çin felsefesinde Yin Yang olarak tanımlanan, kötülüğün ve iyiliğin zıtlığı değil; aksine birbirini tamamlayan, evrendeki ve insanın iç dünyasındaki bütünlüğü sağlayan olguları temsil ettiğini savunan öğretinin kanlı canlı bir örneğidir Goldmund. Manastırı terk ettikten sonraki deneyimleri, doğa ile iç içe olan yaşantısı, karşılaştığı insanlar, sınır tanımadan yaşadığı tensel hazlar, hayatta kalmak adına bir başkasının canına kast etmesi, açlığı yaşaması, korkuları, acıları... Toplumsal ahlâkın ayıpladığı, yasakladığı, günah saydığı duyguları ve eylemleri insanca yaşaması ve tecrübe etmesi... Tüm bunlar onun "tam insan" olma yolunda aştığı kilometre taşlarıdır.
Yolculuğu sırasında karşılaştığı ilahi bir simgenin etkisiyle yüreğinde o zaman kadar saklı kalmış sanatçıyı keşfeder. O sanatçı ki, ancak ve ancak Goldmund'un yaşanmışlıklarından ilham almakta ve vücut bulabilmektedir. Uzun süren bir yaratma sürecinin sonunda ortaya çıkardığı eserle duygularının da zirvesine erişir. Ismarlama sanat yapılamayacağına inandığından ve içindeki anne görüntüsünden esinlenerek insanlığı doğurmuş olan ilk anneye adayacağı eserini vermek üzere yeniden yollara düşer.
Yaşadığı olaylar nihayetinde yolu, ilk gençlik yıllarını yaşadığı manastıra varır. Manastırda, artık baş rahiplik mevkiine ulaşmış dostu Narziss ile düşünce, sanat, hayatın anlamı, kalıplara sığdırılmaya çalışılan fikirler ve inançlar üzerine yapmış oldukları sohbetlere tanık oluruz. Bir zamanlar Goldmund'un ruhundaki uyanışa vesile olan Narziss, şimdi dostunun deneyimlerine kulak vererek kendi içindeki uyanışa tanık olmaktadır. Bilgi, insanı insan yapmak için yeterli midir gerçekten?
Hesse bu kitabında; Boncuk Oyunu adlı eserinde bilgiyi ve sanatı, bilgelik mertebesinde buluşturarak vücuda getirdiği kahramanı Joseph Knecht'in temsil ettiği ideal insandan farklı bir yaklaşımla kaleme almış karşıtlığın bütünlüğünü. Narziss ve Goldmund, aynı isimdeki kahramanlarının temsil ettiği dualist yaklaşımın kaleme alındığı bir kitap. "Aydınlık" ve "karanlık" iki farklı insanın bedeninde hayat bulur. Birbirini tamamlayan; biri olmadan diğerinin eksik kalacağı bir bütünleşmedir anlatılan. Bir insanın "aydınlığı" ve "karanlığı" içinde barındırmadığı sürece mahrum kalacağı bir "bütünlük"tür satırlara aktarılan.
"Peki, sen bir gün nasıl öleceksin, Narziss, bir annen yok çünkü? Annesiz insan nasıl sevebilir, annesiz nasıl ölebilir?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder