Tarihin farklı dönemlerinde, farklı ülkelerde yaşanmış sahtekârlıkların kısa bir antolojisi ile karşılaşıyoruz kitabın sayfalarını çevirdikçe. Batılı bir yazarı hayretlere düşürdüğüne tanık olduğum yalanları okurken aslında insanoğlunun inanmaya olan ihtiyacını ve kandırılmaya yatkınlığını görmüş oldum.
Örneklerin büyük bir kısmı Avrupa ve Kuzey Amerika'da yaşanmış düzenbazlıklardan, kayıtlarda sahtecilikten, topluma söylenmiş yalanlardan oluşuyor. İşin tuhaf yanı, gerçeklerin çarpıtıldığı bazı olaylarda yalan söyleyenlerin bu yalanlara kendilerinin de yürekten inanmış ve içinde bulundukları gaflet durumunu farkında olmaksızın, içtenlikle yaşamış olmaları.
Yazarın herhangi bir edebi kaygı taşımaksızın kaleme aldığı bu araştırma, kimi ilginç örneklere yer veriyor olsa da bütün olarak değerlendirildiğinde insanı hayretlere düşürmekten uzak kalıyor. Belki de toplumsal hayatımızda yaşadığımız benzer olayların yarattığı kanıksama duygusunun bir sonucudur bu durum. Kim bilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder