Pontius Pilate'nin sorduğu üzere "Gerçek nedir?" Tarih dediğimiz olgu, gerçekte ne olduğu mudur; yoksa sadece yazılmış olan mı? Tarihi her zaman güçlülerin, kazananların, hüküm sürmüş olanların yazmış olması hakikatin geleceğe ne derece doğru aktarılmış olduğunu düşündürtmüyor mu insana?
Eserde Hz. İsa ile Mecdelli Meryem'in soyundan geldiğine inanılan, tarihe ismini yazdırmış sayısız ünlü isme yer verilirken Hz. İsa'nın müritlerine aktarmaya çalıştığı öğretiye rakip başka bir düşünceye körü körüne bağlı olan Erdemliler Tarikatı'ndan da bahsedilir. Kitapta aktarıldığı kadarıyla, dogmalara körü körüne bağlı Vaftizci Yahya'nın gerçek Mesih olduğuna inanan bir kesim Hz. İsa'nın peygamberliğini kabul etmemekte; O'nun müjdelemeye çalıştığı Tanrı Krallığı'nın günahkârlar, sakatlar, düşkünler gibi toplumun dışladığı insanlar için olmadığını iddia etmektedirler. Onların gözünde Vaftizci Yahya Erdemlilik Öğreticisi'dir.
Oysa Hz. İsa bir sevgi krallığı kurmak için yola çıkmıştır. Tanrı'nın sevgiye dayalı iradesi tövbe eden tüm kullarını kucaklamaktadır O'nun gözünde. Kadınların eski çağlarda doğuştan günahkâr sayılmaları, toplumda aşağı bir seviyede konumlandırılıyor olmalarını beraberinde getirmektedir. Erkek ile aynı seviyede kabul edilmeyen kadınların bu görüş sebebiyle ilahi bir kimlik kazanmaları da mümkün değildir. Hz. İsa'nın müjdelediği inanç ise tüm yaratılanları kucaklamaktadır. Kadına verilen değeri kabullenemeyen kesim ise günümüzde Hz. İsa'nın eşi olduğu inancı güçlenmekte olan Mecdelli Meryem'e en aşağılayıcı yakıştırmaları yapmaktan ve ona en ağır ithamlarda bulunmaktan geri durmamış.
Hz. İsa'nın, Tanrı'nın buyruklarını Sevgi Kitabı adını verdiği ve kendisinin bizzat kaleme aldığına inanılan tek ve gerçek İncil'de topladığı düşünülüyor. Bugün nerede olduğu bilinmeyen bu kitabın aksine insan elinden çıkmış olan ve kişisel yorumlara geniş yer verdiği düşünülen dört İncil mevcut. Bu İncillerin kilisenin öğretilerine hizmet ettiği görüşü yaygın.
Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde yapmaya çalıştığı, bahşedilen cenneti yeryüzünde ve insanların yüreğinde inşa etmektir. Yıllar önce okuduğum, Tolstoy'un kaleme almış olduğu Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir kitabını anımsıyorum. Kilisenin dogmalarından ve insanlara doğru yolu gösterdiğini savunan ruhban sınıfından çok da olumlu bahsetmeyen büyük üstat, cennetin de cehennemin de aslında bu dünyada ve insanın yüreğinde hüküm sürdüğünü anlatmaya çalışıyordu.
Ne gariptir ki, farklı dönemlerde, farklı kavimlere gönderilmiş olsalar da peygamberlerin ve onlardan sonra gelenlerin kaderi çok da aydınlık olmamış. Tanrı'nın buyrukları; iktidar ve para uğruna zamanla ya görmezden gelinmiş ya da çarpıtılmış. Tanrı'nın elçilerine ve onların gerçek takipçilerine kalan ise hep özverili bir hayat olmuş.
İnsanoğlu kendi yarattığı efsaneleri ayrıntılarla bezemekte sonsuz bir hayal gücüne sahip. Geçmişi, sadece yazılı kaynaklardan öğrenmeye çalışmakla kalmıyor; günümüze ulaşan sanat ve tarih unsurlarında saklı olduğuna inandığımız sembolik şifreleri yorumlamaya gayret ederek tarihi bize aktarılandan farklı bir çerçevede yeniden kurgulamaya çalışıyoruz. Beklenen bu yaklaşımla Hristiyan inancına farklı bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder