Denizin enginliğinde seyrederken ruhunun sonsuzluğunda kendisini bulmaya çalışan genç bir deniz subayının hayatından kısa; ama, yaşamla dopdolu bir kesit sunuyor Derin Yeşil. Geçen yıl bir arkadaşım aracılığıyla tanıştım kitabın yazarıyla. İmzalayarak bana hediye ettiğinde sadece kitabını değil, hayatından da anlamlı bir parçayı paylaşmakta olduğunun farkına varamamıştım.
Ege'nin dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek mavisinin sarmaladığı bir hücumbotta görev yaparken iç dünyasındaki çalkantılarla, görev bilinciyle, vicdanıyla, aşkıyla, anılarıyla, haksızlıklar karşısında duyduğu hayal kırıklığı ve öfkeyle yoğrulmuş insan ruhunun yansımasını gördüm okuduğum satırlarda.
Barış için savaşmak üzere eğitilmiş bir deniz subayının gönül gözüyle gördüklerini, en saf haliyle ve edebi kaygılardan arınmış olarak okudum. Görev yaptığı gemiyi, konuştuğu insanları, hatıralarını, rüyalarını, özetle onu kendisi yapan her şeyi ve herkesi o kadar canlı betimlemiş ki, insan onun yanındaymış gibi hissediyor kitabı okurken.
Tabu olarak kabul edileni sorgulayan, sorgulamış olduğunu başka bir pencereden yeniden görmeye çalışırken fikirlerini tarih, tasavvuf ve felsefe boyutlarında şekillendiren, düşündüğünü hislerinin imbiğinden geçirerek yeniden ruhuna akıtan yazar; âşık olunan kadının imgesini de yüreğinin aynasında aksettiriyor okura. Sigarasının dumanında, arkadaş sohbetine eşlik eden rakı bardağında, yalnız kalıp gözlerini yumduğunda, ay ışığıyla bezenmiş gecenin göğünde yüreğine açılan bir çift yeşil gözle özdeştir aşk.
Aynı kaderi paylaştığı silah arkadaşlarının iftiraya kurban giderek, gerçekte işlemedikleri bir suçtan hüküm giymeleri karşısında duyduğu hayal kırıklığı; bu suçlamalara inanarak veya korktukları için onlara sırtlarını çeviren diğer arkadaşları sebebiyle katmerlenir. Savaşta sırtını döneceği, hiç düşünmeden canını emanet edeceği silah arkadaşlarının daha barış zamanındaki ihanetidir şahit olduğu.
Bir roman değildir bu kitap. Satırlara aktarılmış bir hayattır. Yaşanmıştır ve gerçektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder