1930'lu yılların Anadolu insanını, onların yüreklerinin çevresinde gelişen olayları; özetle hayatın ta kendisini gerçekçi bir yaklaşım ve duru bir dille anlatıyor Sabahattin Ali. Bu kitapta yer alan kısa hikâyeleri okurken kimi zaman Yaşar Kemal'in, kimi zaman Aziz Nesin'in kullandığı üslûbu anımsıyor insan. Yazarın betimleme gücü sayesinde, sadece kahramanları yanı başımızda görür gibi olmuyor, onların hislerini de aynı şiddette duyumsuyoruz yüreklerimizde.
Mahrumiyet içerisinde azla yetinmeye mecbur kalmış Anadolu insanının kavruk yaşantısını; şehir insanı tarafından küçük görülmesini, horlanmasını; ama, yine de isyan etmeksizin yaşantısına devam etmesini herhangi bir süslü anlatıma sığınmadan okura aktarmadaki başarısı, yazarın kısacık hikâyelerine kocaman birer dünya sığdırmasına vesile olmuş. Sevdiği için kendinden vazgeçen âşıklar; çaresizliğin, parasızlığın, yokluğun, umutsuzluğun kör kuyusunda yitmiş kavruklar; ezilmiş, hor görülmüş olsalar da yine isyan etmeyerek sabır ve tevekkül gösteren kahramanlar kitaba hayat vermiş. Acıyla yoğrulmuş insanımızın suskunluğu, toplumun sesi olmuş, gökyüzünde sessiz bir yankıya dönüşmüş.
İnsanı yüreğiyle düşündüren üstadın kalemi, onlarca yıl öncesinden bugüne taşımayı başarıyor insanımızın sessiz isyanını. Okurken anlıyor insan, çok bir şey değişmemiş aslında. Hakkını arayan, tartışan, sesini duyurmaya çalışan her kim olursa baskıyla karşılaşıyor ve yumruğu kafasına yiyor. Güçlü olan her zaman haklı, her zaman üstün, her zaman sözü geçer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder