Birbirinden bağımsızmış gibi görünen olayları ve bu olayların baş kahramanlarını zamanda ve mekânda yine başarıyla buluşturuyor üstat İhsan Oktay Anar. II.Abdülhamit döneminde sıradan insanların sıradan dünyasında gizemli olayların birbiri ardı sıra gerçekleştiği, karakterlerin hiç beklenmedik şekilde karşılaştığı ve hayatlarının akışlarının değiştiği mistik bir öyküyü kaleme almış bu defa usta yazar.
Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmaması, her olayın bir başka olayı tetikliyor olması, kişilerin hiç hayal dahi etmedikleri bir geleceğe erişmeleri edebî bir üslûp ile kaleme alınıyor. Yanında kâtip olarak çalıştığı tefecinin servetiyle bir anda zenginliğe kavuşan İhsan Sait, katıldığı bir daveti basan eli tabancalı bir şeyhi takip ettiğinde kendisini bambaşka bir âlemin eşiğinde bulur. Sonrasında, o dönem İstanbul'u için çağının hayli ötesinde bir teknolojiyi kullanarak Almanya'daki hiç görmediği rakibi ile uzaktan satranç oynayan İhsan Sait, bu yolla oldukça yüksek tutarda para kazanır. Gerçeküstü olaylar zinciri neticesinde eline geçen teknik çizimlerden faydalanarak kendisini arşa ve sonrasında da sonsuzluğa ulaştıracak bir hava gemisi inşa eder.
Olaylar bu yönde gelişim göstermeden önce Paşaoğlu nâmı ile tanınan, baba parasıyla zengin bir hayat süren, dinle imanla ilgisi olmayan bir adamın; bir gece kumarda "imanını kazanması"na ve kumarhane çıkışında canına kastetmek isteyen sahtekâr bir imamın tabancasından çıkan kurşunun göğsünde taşıdığı, belki de yazılmış ilk Kur'an-ı Kerim'e isabet ederek onu öldürmeyişi üzerine dine dönmesine şahit oluruz. İmanını kazanmıştır kazanmasına ama; ilahi kudretin buyruklarını tüm dünyaya yaymak için sapkınlığa varan bir yola girmiştir bu defa da. Bu sapkınlığı onun hayat yolunu İhsan Sait'inkiyle kesiştirecektir.
İnsanoğlunun Tanrı tarafından yaratılışı, insanlığın dünyada kurulu olan ilahî düzeni yeniden tesis etmek üzere savaş yolunu tercih etmesi, her savaşın dünya düzenini bir daha dengeye kavuşamayacak düzeyde bozması mecazî bir anlatımla kaleme alınıyor. İnsanlık tarihinin özeti ise bir film şeridi misali gözler önüne seriliyor. Savaşlardan bahsedilen bölümün Birinci Dünya Savaşı'nın başlarında Sarıkamış'ta yaşanan drama bağlanışı ustaca kurgulanmış. Sarıkamış harekâtının ne zor şartlarda gerçekleştirildiği, askerin yaşamaya mahkûm edildiği açlık, sefalet ve felaket tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş. Okurken insanı sarsan bir gerçekçilik kullanılmış.
Geleceğin toplumunu günlük hayatın içinde çok göze batmayan, yüksek beklentileri bulunmayan, aşırı uçlarda değil, orta yolda ilerleyen insanların oluşturacağı biraz dolambaçlı bir mizah diliyle aktarılıyor okura. Okurken tebessüm ettiren; ama, aynı zamanda da düşündüren kurgusal bir hayat öyküsünden yola çıkarak bugünün toplumunun çekirdeğini oluşturan insan tipini betimliyor yazar. Yönetmek için değil, yalnızca yönetilmek üzere ve biraz da ezik yetiştirilecek insan stereotipi canlandırılıyor kitabın sonlarında.
Daha önceki kitaplarından oldukça farklı bir üslûp kullanmış bu eserinde İhsan Oktay Anar. Didaktik olmayan felsefî bir lisan ile farklı durum ve olayları bir mozaik ustası maharetiyle bir araya getirmiş, konu bütünlüğüne varana dek. Dağınık gibi duran parçaların aslında çok geniş bir satıhta bütünü oluşturmakta olduğunu anlamak ve bu bütünü doğru görebilmek için biraz yukarıdan bakmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder