4 Ocak 2013 Cuma

Uzak Tepeler


Japonya, II. Dünya Savaşı'nın yaralarını sararken toplumsal bir dönüşümü de deneyimlemektedir. Nagasaki'de bir Japon kadınının geleneksel aile hayatını yaşamakta olan Etsuko'nun komşusu olan bir kadın ve onun küçük kızıyla ilgili hatıralarını okurken, arka planda da Japon toplumundaki değişimi gözlemleriz. Geleneklerinden çok hızlı bir biçimde kopan ve yaşadığı felaketin sebeplerini geçmişinde arayan yeni neslin geçmişiyle hesaplaşmasına ve bu hesaplaşma içerisinde bireysel kimliğini arayışına tanık oluruz.

Yıllar önce Japonya'dan İngiltere'ye göç etmiş olan Etsuko, kent hayatından uzakta yalnız başına yaşamaktadır. Büyük kızı Keiko, kendini mahkûm ettiği uzun bir içsel yalnızlık evresi sonrasında evi terk etmiş ve yerleşmiş olduğu şehirde intihar etmiştir. Ziyaretine gelen küçük kızı Niki ile Etsuko arasındaki yabancılık, basit bir kuşak çatışmasından çok farklı bir boyuttadır. Niki'nin ziyareti ile Etsuko'nun savaş sonrası yıllarda tanıdığı Sachiko ve kızı Mariko'ya dair anıları canlanır. Hatıralarını yeniden yaşarken aslında kendi yaşamış olduğu dönüşümü gizliden gizliye dile getirir gibidir.

Etsuko, kadına değer verilmeyen bir toplumda hizmet etmeyi öğrenmiş olarak yetişmiştir. İşini hayatının odağı hâline getirmiş, ailesine karşı duyarsız bir insan olan kocası ile birlikte farkına varamadığı; ancak gerçekte günden güne büyüyen yalnızlığının tam ortasında yaşamaktadır. Kendilerini ziyarete gelmiş kayınpederi ile olan sohbetlerinden ve onunla birlikte deneyimlediği olaylardan, bir önceki kuşağın savunduğu tüm değerlerin toplum tarafından artık terk edilmekte olduğuna şahit oluruz. Savaş sonrası Japon toplumunu şekillendirecek olan genç nesil, geçmişin tabu niteliğindeki tüm öğretilerini yıkmaya kararlıdır. Bu dönüşüm sürecinde insanlar "birey" olduklarının farkına varmakta; toplumun kendilerine yüklediği ödevler ile özgürlükleri arasında bocalamaktadırlar.

Etsuko'nun evinin yakınındaki basit bir kulübede kızı ile birlikte yaşayan Sachiko bekâr bir annedir. Küçük kızı Mariko ise problemli ve çevresiyle iletişim kuramayan bir çocuktur. Tokyo'da tanık olduğu bir olayın etkisiyle sık sık hayaller görmektedir. Savaş ile birlikte sahip olduğu pek çok şeyi yitirmiş bir insan tablosu çizen Sachiko'nun tek amacı Japonya'yı terk etmek ve Amerika'ya yerleşmektir. Sorumsuz bir anne olan Sachiko, Mariko'yu sık sık yalnız bırakıp Amerikalı sevgilisiyle buluşmaya gitmektedir. Bir gün gerçekleşeceklerine kendisini inandırmaya çalıştığı hayallerine tutunarak; özgür olacağı günü düşleyerek yaşamaktadır. Amerika'da deneyimleyeceği meçhul hayatı, Japonya'da amcasının evinde güven içerisinde yaşayacağı bir geleceğe tercih edecek denli özgür olmayı arzulamaktadır. Aslında toplumun kendisine yüklediği annelik ödeviyle yaşamayı tercih ettiği bireysel özgürlüğü arasında, ikincisi lehinde bir tercih kullanmaktadır.

Kitapta karşılaştığımız ikincil karakterler okura, savaşın bazılarını hayata karşı isyankâr yaparken bazılarını da sakin bir ruh hâli ile hayatın getirdiklerini kabullenme yoluna sevk ettiğini gösteriyor. Zengin bir insanken kocasını ve biri hariç tüm çocuklarını savaşta kaybeden yaşlı bir kadının, hayatta tutunacak hiçbir şeyi olmayan Sachiko'nun dahi küçük gördüğü bir erişte lokantası işletiyor olması bu gerçeği çok güzel resmediyor.

Kitabın sonuna vardığımızda Sachiko'nun tercihi ile o dönemde uysal bir Japon kadını karakteri sergileyen Etsuko'nun yıllar sonraki tercihi arasında bir benzerlik olduğunu hissediyor insan. Etsuko'nun kocasından ayrılarak İngiltere'ye ne zaman ve nasıl geldiği; Sachiko ile tanıştığı dönemde hamile olduğu Keiko'yu hangi şartlarda büyüttüğü; ikinci kocası ile ilişkisi kitapta anlatılmıyor. Savaş sonrası dönem ile bugün arasındaki zaman dilimine dair hiçbir bilgi açık olarak aktarılmıyor. Yazarın okuruna verdiği tek ipucu, Sachiko'nun kaynağını umutsuzluğundan alan isyanıdır. Onun hayatından okura aktarılan kesit, üstü kapalı ifade ediliyor olsa da Etsuko'nun zaman içerisinde geçireceği dönüşümün habercisi gibidir.

Etsuko geçmişi, Niki ise yaşadığı hayat tarzı ile bugünün dünyasının modern kadınını yansıtır gibidir. Hakkında Etsuko'nun anlattıkları haricinde hiçbir şey bilmediğimiz Keiko'nun ise geçmişle bugün arasında sıkışıp kaldığı, Araf'ından zaten asla çıkamayacak olduğu anlatılmaktadır sanki.

Kitap, üslubu itibarıyla okurunu gerçekten de zorlayan; hattâ hırpalayan bir kitap. Anlatımın akışına kendimi ne zaman kaptırmak istesem kitabın beni hep dışladığını hissettim. Eser, durağan akışı sebebiyle kimi zaman yatağında devinimsiz gibi duran bir nehri andırıyor. Yine de okurunu her sayfada bir beklenti içerisinde bırakıp yavaş yavaş da olsa sürüklemesini biliyor. Okurken hissetmiyor olsa da kitabı bitirdiğinde kendisini sarsılmış buluyor insan.

Hiç yorum yok: