12 Ağustos 2012 Pazar

Moğolların Efendisi Cengiz Han


Tarihte "Cengiz Han" ismiyle nam salmış, XIII. yüzyılın en büyük imparatorluğunun kurucusu Yesügey oğlu Temuçin... Orta Asya steplerine sığamamış, önce Çin'i ardından Hazar Denizi'ne kadar tüm Asya topraklarını işgal etmiş; geçtiği topraklarda yıkım ve ölümle özdeşleştirilmiş "Tanrı'nın Gazabı"...

Babasının Tatarlar tarafından zehirlenmesiyle kabilesinin başına daha on yaşındayken geçer; ancak, kabile üyeleri, bir çocuğun kendi yurtlarını ve sürülerini koruyamayacağı düşüncesiyle onu ve ailesini terk ederler. Annesi ve kardeşleriyle birlikte toplayıcılık ve avcılıkla hayatta kalmaya çalışırlar. Bir ara düşmanları Tayiçyutlar'a esir düşer ve kendisine boyunduruk vurulur. Ona acıyan bir düşmanı kaçmasına yardım eder. Takip eden yıllarda giderek güçlenir ve kabilesinin üyelerinin kendisine yeniden katılmasıyla birlikte dağınık vaziyette olan Moğol kabilelerini buyruğu altında birleştirir.

1206 yılına gelindiğinde Orta Asya steplerinde birbirleriyle savaşan göçebe kavimleri; Naymanlar, Merkitler, Uygurlar, Tatarlar, Moğollar ve Keraitler'i buyruğu altına toplamıştır. Toplanan kurultay kendisini hanlar hanı anlamına gelen "Cengiz Han" olarak tanır. Temuçin, geçmişte birbirleriyle kıyasıya savaşmış bu düşman kabileleri bir arada tutmanın tek yolunun onları ortak bir düşmana karşı seferde tutmak olduğunun bilincindedir.

Moğol İmparatorluğu'nun ilk hedefi güneydeki Çin'dir. Kilometrelerce uzanan Çin Seddi, amacına erişmek için her yolu denemekten kaçınmayan Han'ın ordularını durduramaz. Cengiz Han, Kuzey Çin'de hüküm süren prenslikleri yanına çekmeyi başarır ve Çin'i asırlar boyunca kuzeyli barbarların istilasından koruyan seddin kapıları bir gecede açılır. 1211 yılında başlayan sefer, dört yılın sonunda Çin'in Moğol himayesine girmesiyle son bulur. Cengiz Han, Çin'in idaresini tecrübeli komutanı Muhuli'ye bırakarak imparatorluğun başkenti Karakurum'a döner.

Orta Asya'nın batı sınırlarının dışına hiç çıkmamış olan Cengiz Han'ın burada hüküm süren İslâm devletlerine ilişkin bilgileri ticaret kervanlarından aldığı anlaşılıyor. İslâm kültürü, buradaki halkın yaşam tarzı ve şehirlerinin zenginliği Han'ın ilgisini çeker. Harezm Şahı Alâeddin Muhammed'e gönderdiği bir mektup ile iki devlet arasında ticaretin gelişmesi için girişimde bulunur. Ne var ki, başlayan ticari ilişkiler, casusluk yaptıkları şüphesiyle bir Moğol kervanının katledilmesi, bunun üzerine Cengiz Han'ın gönderdiği elçilerin de kıyım ve hakarete uğramasıyla son bulur. Ticaretin son bulması, sonuçları İslâm dünyası için felaket olacak bir istilanın ve kıyımın başlangıcı olacaktır.

1219 yılında iki yüz elli bin kişilik bir Moğol ordusu Baykal Gölü'nden batıya doğru yürüyüşe geçer. Her savaşçının beraberinde üç ila dört binek atı olduğundan çok hızlı ilerlerler. Binek hayvanları yorulduğunda değiştirmek ve yalnızca yemek pişirmek amacıyla atlarından inmek suretiyle çok kısa bir sürede zorlu dağ sıralarını aşarlar. 1220 yılına gelindiğinde tüm Harezm toprakları Moğol istilasına uğramış durumdadır. Şah Alâeddin Muhammed, Cengiz Han'ın peşinden gönderdiği Subutay Noyan ve Cebe Noyan'ın ordularına yakalanmamak için en sonunda Hazar Denizi'nde bir adaya kaçar. Orada da ölür. Bir dönemin ihtişamlı hükümdarını gömmek için kefen bezi dahi bulamaz yanındakiler. Maiyetindekilerden birinin elbisesine sararak defnederler naaşını. Sefil bir biçimde ölen şahın dramı, Hazar'ın doğusunda yaşayan Müslüman halkın ve İslâm kültürünün ilerleyen yıllarda yaşayacağı karanlık günlerin habercisidir. Kuzey Hindistan, Anadolu, İran, Irak ve Filistin de Moğol istilasından nasibini alacaktır.

Harezm Devleti tarihe karıştıktan sonra Han'ın en önemli generallerinden Subutay Noyan, batı yönündeki yürüyüşüne devam eder. Hazar Denizi'nin kuzeyinden ilerleyerek Gürcistan'a, oradan da Güney Rusya'ya uzanır. Moğol ordusu, Kiev yakınlarında karşılarına çıkan seksen iki bin kişilik bir Rus ordusunu kılıçtan geçirir; ardından da Kırım'a yönelir. Moskova'ya kadar dayandıkları dahi rivayet edilmektedir.

Cengiz Han, göçebe topluluklardan teşkil ettiği bir imparatorlukla o dönemin tarih sahnesinde yerini almayı başarmış bir hükümdar. Sahip olduğu toprakların bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun üzerinde hüküm sürdüğü topraklardan daha büyük olması şaşırtıcı olmasa gerek. 1227 yılında öldüğünde ülkesinin sınırları doğuda Japon Denizi'nden batıda Hazar Denizi'ne, kuzeyde Sibirya çöllerinden güneyde Hindistan ve Kuzey Çin'e dayanmış durumdaydı. İmparatorluğun, temelinde bir konfederasyon olmasına rağmen gücünü ve bütünlüğünü sahip olduğu askerî güce borçlu olduğu çok açık. Daha da önemlisi Cengiz Han, mutlak hakimiyetini temin etmek için bir de yasa hazırlatmıştı. Cengiz Yasası olarak bilinen ve devletin anayasası olarak kabul edilen bu yasanın yalnızca yirmi dört maddesine kitapta yer verilebilmiş. Yazılı olmaması sebebiyle muhtelif kaynaklardan derlenmeye çalışılmış. O yüzden de tıpkı Moğol tarihi gibi eksik. Moğollar'ın yazılı bir tarihleri olmadığından onlar hakkında bildiklerimiz Müslüman, Çin ve Avrupa tarihçilerinin aktardıklarından ibaret kalmış durumda.

Cengiz Yasası'nın ilk emri; "Yeri ve göğü yaratan, ölümü, hayatı, serveti, fakirliği istediği gibi dağıtan, her şeyde mutlak hükmünü yürüten bir tek Tanrı'nın varlığına iman etmenizi emrederim" der.

Önü alınamaz Moğol fetihlerinin temelinde yatan Cengiz Han'ın şu sözünün, Yasa'nın ilk emriyle benzerliği dikkate değerdir.

"Nasıl gökte tek bir Tanrı varsa, yeryüzünde de tek bir Han olmalıdır".

Hiç yorum yok: