19 Ağustos 2018 Pazar

Od


Oduncu Yunus...
Saka Yunus...
Derviş Yunus...
Şair Yunus...
Tanrı'ya sevgi yoluyla erişen
Gönüller sultanı Yunus...

Yitirdiği ailesinin hasretini ve hatıratını yüreğinde taşımaktan hiç yorulmayan Yunus'un Tanrı sevgisine kavuşmak için çıktığı uzun yolculuğun öyküsüdür bu eser.

Hacı Bektaş-ı Veli dergâhında kendisine önerilen "nefes" yerine köyüne götüreceği "buğday"ı seçen; köyüne vardığında ise gerisinde açlığın dahi kalmadığı yıkıma tanık olan Yunus biçare vaziyette yollara düşer.

Tapduk Emre dergâhına varır uzun yolculuğunun sonunda. Nefsini terk etmek, dünyaya ait ne varsa geride bırakmak üzere yıllar sürecek bir çile ve imtihan dönemi tecrübe edecektir burada. Önce odun taşır yıllar boyunca. Her gün dağlara varıp odun toplar. Dağların, ağaçların, otların, çiçeklerin sırrına vakıf olur. Onların dilini öğrenir. Yüreğine fısıldadıkları öykülerini dinler. Duyuları ile değil, yüreği ile dünyayı anlamaya çalışır. Ailesini yok eden ve yurdunu acıya boğan düşmanıyla yaren dahi olur bu dergahta.

Gün gelir, kaçırılan oğlunun hasretine dayanamaz ve dergahı terk eder hiç haber vermeden, kaçarcasına. Dergahtaki diğer dervişler kadar kıymet görmediğine inanır hâle gelmiş olmasını mazeret edinir kendine. Yollara düşer yeniden. Çelebilerle, abdallarla yoldaş olur. Kösedağ Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun içine düştüğü başıbozukluğun ve kıyımların ortasında, bozkır insanının yaşadığı trajedi karşısında yüreği kan ağlayarak dolaşır durur. Bir gün yaşadığı bir mucize, Tapduk Emre dergahında ulaşmış olduğu mertebeden kendisinin bihaber olduğunu gösterir kendisine. Abdalların adına dua ederek Tanrı'dan nimetlerini bahşetmesini diledikleri kişinin kendisi olduğunu öğrenir. Tapduk Emre'nin meclisinde ulaşmış olduğu mertebeyi ve geçmekte olduğu sınavın yüceliğini anlar nihayetinde. Tövbe ederek dergaha geri döner.

Artık "hakikat" kapısına erişmiştir. Yıllarca "en yüce sevgili" adına yüreğinde biriktirdiği manzumeler dile gelir. Durdurulamaz bir çağlayan misali coşar Yunus'un gönlünden. Akar kendisini dinleyenlerin yüreklerine. Artık eren makamına ulaşmış bir şeyh olarak; ancak bu sefer Tapduk Sultan'ın izniyle ayrılır dergahtan. Kendi yolunun ışığı, insanların dermanı olur. Menzil bilmeksizin yürür "sevgilinin" yolunda.

Od, yıllarca topladığı odunların aslında insanların yüreğinde yanan Tanrı sevgisinin ateşini barındırdığını keşfeden Derviş Yunus'un ulu yolculuğunun İskender Pala'nın kaleminde vücut bulmuş kurgusal hikâyesidir. Tanrı'ya erişmenin tek yolunun O'nu sevmekten geçtiğinin; kulun korku ile değil, yalnızca sevgiyle ona kavuşabileceğinin ve "hakikat" eşiğini aşabileceğinin öyküsüdür.

Anadolu'nun İlhanlı zulmü altında kan, acı ve ateşle yoğrulduğu yıllarda bozkır insanına umut vermeye devam eden, onların yollarını sevgi ışığı ile aydınlatan  Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ Celaleddin-i Rumî gibi gönül sultanları sayesinde bu toprakların yeniden esenliğe kavuştuğuna tanık oluruz eserde. Anadolu Selçukluları'nın tarih sahnesinden silindiği bir dönemde bağımsızlıklarını kazanarak Moğollar'ın, Haçlı artığı şövalyelerin ve Bizans haydutlarının zulmüne baş kaldıran Anadolu beyliklerinin ortaya çıkışı; Kayı boyundan Osman Bey'in tohumlarını attığı büyük bir Türk devletinin de müjdesini vermektedir.

Yunus Emre'nin öyküsü, Anadolu Türkü'nün yüreğinde barındırdığı katıksız Tanrı sevgisi sayesinde acılarının küllerinden yeniden var olmasının insan ruhunu okşayan bir öyküsü...

Hiç yorum yok: