6 Mart 2016 Pazar

Labirentindeki General


Simon Bolivar... İspanyol sömürge yönetimini yaklaşık yirmi yıl süren bir mücadelenin sonunda kesin yenilgiye uğratarak Güney Amerika'nın kuzeyine bağımsızlık getiren "Kurtarıcı". Bugünkü Kolombiya, Ekvador, Venezuela, Peru ve Panama toprakları üzerinde üniter bir devlet olarak yaşatmayı hayal ettiği "Büyük Kolombiya" ülküsünün peşinden hayatının sonuna kadar koşan, Latin Amerika'nın büyük generali.

Yüreğinde kıvılcımlanan bağımsızlık alevini, Avrupa'daki sürgün dönemini takip eden yıllarda tüm Güney Amerika'nın özgürlüğü için taşımaya devam eden Bolivar, o dönem Peru'nun güneyinde kurduğu ve kendi adını verdiği Bolivya devletinin de ilk cumhurbaşkanı.

Tüm hayatı boyunca tek bayrak altında birleştirmeye gayret ettiği ülkenin, İspanyollara karşı birlikte savaştığı generalleri tarafından küçük devletler haline getirilişine tanık olan Bolivar için herhalde en büyük darbe, özgürlük mücadelesini başlattığı Venezuela'nın birlikten ilk ayrılan devlet olmasıydı. Kurmuş olduğu "Büyük Kolombiya"nın ilk cumhurbaşkanı olan Simon Bolivar; çalkantılarla dolu siyasi hayatını 1830 yılında görevinden istifa ederek sonlandırmaya karar verir. Ayrılıkçı generallerin liderliğinde süregelen isyanlar karşısında, yaşatmaya gayret ettiği "tek bayrak, tek devlet" ülküsüne zarar vermemek adına gönüllü olarak sürgüne gitmek üzere yola çıkar.

Magdelena Nehri üzerindeki zahmetli yolculuğu sırasında sağlığını her geçen gün biraz daha yitiren Bolivar'ın hatıralarından çekip çıkardığı olaylar örgüsüyle Marquez; Karakas'ta yakılan özgürlük ateşinin İspanyol egemenliğine nasıl son verdiğini, yanında savaşan diğer generallerin onun tek adam olma hevesine tepki olarak Bolivar'a karşı cephe alışını, yaşanan çekişmeleri ve kazanılan bağımsızlıkla ne yapacağını bilemeyen cahil toplumun çıkmazını tarihsel bir dekor eşliğinde aktarıyor okurlarına.

Kitapta Bolivar'ın siyasi kimliğinin yanı sıra yaşadığı kısa süreli aşklarına ve hayatına giren kadınlara yer veriliyor oluşu; onu lider kimliğinin yanı sıra insani yönleriyle de görmek açısından önemli. Çocuk yaşta ailesini, genç yaşta da eşini kaybetmiş olmasının yarattığı şefkat eksikliğini belki de bu şekilde tedavi etmeye çalıştığı düşünülebilir. Onlara tüm kalbiyle ait olduğunu hissettirmeye çalışması belki kendisini şiddetle inandırmaya çalıştığı bir aidiyet hayaliydi.

Kesin olan şu ki, ölüme yaklaştığını bilmesine rağmen mücadele adamı olmaktan asla vazgeçmeyen lider bir kişiliğe sahip Simon Bolivar. Gönüllü çıkmış olduğu sürgün yolculuğunu ölüm sona erdirmiş olmasaydı, Venezuela'ya gidip savaşa yeniden başlaması muhtemeldir. Ne var ki, büyük ülküsünü gerçekleştirememiş olmaktan duyduğu acının yıprattığı bedeni, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayacaktır.

Çıkışını son nefesine dek bulamadığı labirentinin koridorlarında dolaşmış Güney Amerika'nın kurtarıcısı bu büyük generalin biyografisi, Marquez'in öyküsel motiflerle süslediği eserde ölümsüzleşiyor.

Hiç yorum yok: