1961 Anayasası'nın kişi hak ve özgürlükleri açısından çığır açtığı söylenegelmiştir. Yalnızca hukuk geçmişimizi değil, yakın siyasi tarihimizi derinden etkileyen olayların cereyanına zemin hazırlamış olan bu anayasayı okumuş veya incelemiş değilim. Yine de 27 Mayıs İhtilâli'ni izleyen yıllarda yaşanmış toplumsal olayları, bu anayasanın sağlamayı vaat ettiği; ancak, hiçbir zaman tam anlamıyla var olamayan özgürlük ortamı içerisinde değerlendirmek ve yorumlamak gerektiği ortada.
Gençliğin, tüm dünyada alışılmışın dışında eylem ve söylemlerle her tür otoriteye başkaldırdığı 1968 döneminde başlıyor Deniz Gezmiş'in öyküsü. Daha lise yıllarında haksızlığa, iftiraya, yalana karşı dik bir duruş sergileyen gençlik hareketi ve bu hareketin ön saflarında lider, örgütleyen, kitleleri sürükleyen kişiliğiyle ön plana çıkan Deniz Gezmiş...
Ataerkil kimliğinden ve feodal toplum düzeninden Atatürk inkılâplarına rağmen kurtulmayı başaramamış Türkiye'nin, hele ki bu terbiye ile yetişmiş halkın iktidara taşıdığı muhafazakar yaklaşımın, Soğuk Savaş döneminin karabasanı haline dönüşmüş komünizm ve sosyalizm korkusuyla, büyük ağabey Amerika'nın da etkisiyle bu tarz toplumcu hareketlere göz yumması elbette ki mümkün değil.
Emperyalizme karşı dik durarak ülkelerinin bağımsızlığını isteyen, üniversitelerde, sokaklarda, fabrikalarda ezilenlerin haklarını önce konuşarak, sonra işgal eylemlerinde bulunarak, en sonunda da silahlı mücadeleye baş başvurarak arayan bir gençlik. Kendilerine Che Guevara'yı örnek alarak iktidarların zulmüne kafa tutan, köktenci yaklaşımla işi gerilla savaşına vardıran bir kuşağın hikâyesi bizlere aktarılan.
Kendileriyle hemfikir olmayan tüm kesimlere karşı cephe alan, taleplere olumlu yaklaşmanın karşısındakine taviz vermek olduğuna inanmış, dinlemek, anlamak, anlaşma zemini oluşturmak için çaba sarf etmeyi zayıflık olarak algılayan ve en kötüsü kin tutan, damarlarında intikam zehri dolaşan otoritenin sahip olduğu erki, karşı görüşte olanı yok etmek üzere sonuna kadar kullanma dürtüsüne tanık oluyoruz. İster sivil, ister asker olsun, iktidar olanın sonu gelmez gücünü hissediyoruz, yalnızca okurken bile.
Demokrasiyi bir türlü hazmedememiş bir toplumda, özgürlüğü; mücadelenin her türlüsünü olumlu gösteren anlayışla bağdaştırmanın yanlışlığı da saklı satır aralarında. En basit fizik kuralı olan "etkinin aynı kuvvette bir tepkiyle karşılaşıyor olması" insan davranışları için de aynen geçerli.
Tarihi güçlülerin ve kazananların yazdığı bir dünyada, yaşananlar hakkında hüküm vermeden önce olaylara farklı açılardan bakarak yorumlamak en doğrusu. İnfaz edilmiş insanları, inandıkları ideolojileri yüzünden damgalamanın çok kolay olduğunu görüyor insan. Kendilerini savunurken seslerini duyuramayan insanların bir gün gelip anlaşılması, gerçek kimlikleriyle tanınması bu kitap örneğinde olduğu gibi, içten gelen cesur girişimler sayesinde olacak. Bu tür kitapların, olayları tüm açıklığıyla ve nesnel bir yaklaşımla ortaya koyuyor olması onlara gayrı resmi tarih kaynağı kimliği kazandırıyor. Kuşaklar arası diyaloğun olmadığı bir dönemde gençliğin iktidarla olan umarsız mücadelesinin, aile fertlerinin anılarıyla ve o döneme ait belgelerle bezenerek anlatıldığı biyografik bir yapıt Abim Deniz.
"Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz".
Che Guevara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder