24 Haziran 2012 Pazar

İsmail


Bir lokma, bir hırka ile yetinmeyen; tarikatının Erdebil ile sınırlı dünyası kendisine dar gelen İsmail' in hikâyesidir bu kitap. Şeyh postuna sığamayıp ülküsünü hükümdar tahtında arayan Erdebiloğlu Şeyh İsmail' in nasıl Safevi Şahı İsmail olduğu, dönemin mezhep kavgalarının Türk-İslam dünyasında yarattığı çalkantıların dekorunda anlatılıyor.

Erdebil' deki alçakgönüllü tarikat yaşamı, her geçen gün sayısı artan müritlerin; özellikle de Azerbaycan, İran, Anadolu ve daha birçok diyardan kopup gelen Türkmenler' in katılımı ile farklı bir boyut kazanmaya başlar. İsmail' in dedesi Cüneyd, müritlerinden teşkil ettiği ordu ile Şirvanşah Devleti' nin üzerine yürür. Bu, bir ordudan çok inananlar topluluğudur. Kiminin silahı yoktur, kiminin çizmesi, bir diğerinin zırhı... Utku peşinde çıkarlar Şirvanşah' ın karşısına. Sonuç, büyük bir hüsrandır. Safeviler ağır bir yenilgi almakla kalmaz, şeyhleri Cüneyd' i de savaş alanında yitirirler.

Cüneyd' in yerine şeyhlik postuna oturan Haydar, babasının düştüğü hatayı doğru çözümler ve onunkinden daha büyük bir ordu kurmaya başlar. Hattâ kendisi de iyi bir tüfek ustası olur ve ordusunu o dönemin modern sayılan bu silahı ile donatır. "Eğri inançlı" olarak tabir ettikleri Sünni yönetimindeki topraklardan kaçıp Safevi tarikatına sığınan, kutlu şeyhlerinin elini öpmek için koşup gelen Alevi mezhebine mensup Anadolu Türkmenleri ile daha da güçlenir ordusu. Anne tarafından Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan' a akraba olmasının yanında onun kızı ile de evlidir üstelik. Hazır olduğuna inandığı gün gelip çattığında ordusu ile Şirvanşahlar üzerine yürür. Babası Cüneyd' in intikamını almak üzereyken, Safeviler' in bu denli güçlenmiş olmasından çekinen Akkoyunlular, Şirvanşah' ın yardımına gelir. Şeyh Haydar, babasının uğradığı akıbeti yaşar.

Haydar' ın ölümü ile birlikte ağabeyi Sultan Ali ve kardeşi İbrahim ile birlikte ölümün gölgesi altındaki sürgün hayatı da başlamış olur İsmail için. Kardeşleri kontrol altında tutmak isteyen Akkoyunlu hükümdarı Rüstem, onları Tebriz' deki sarayında "konuk etmeye" başlar. Asıl niyeti ise taht kavgasında kendine rakip olan kardeşini Sultan Ali' yi kullanarak bertaraf etmektir. Sultan Ali, babasının intikamını almak üzere Şirvanşah üzerine yürür ve onları yener. Yüzlerce müridin katılımıyla güçlenmeye devam eden Safeviler' in kendisi için tehlike oluşturacağını gören Rüstem, Sultan Ali' yi ortadan kaldırır. Sultan Ali, ölmeden önce halifeleri huzurunda Safevi şeyhliğini İsmail' e emanet eder.

O andan itibaren İsmail, bir "av" misali kendini kovalayan Akkoyunlular' ın önü sıra kaçar. Müritleri onu Akkoyunlu zulmünden korumak için her şeyi göze almıştır. Ölüm korkusu ile geçen yıllar 1499 yılına eriştiğinde İsmail, tüm şartların ortaya çıkması için uygun olduğunu görerek Erdebil' e; şeyhlik ocağına doğru yola çıkar. Tam bir yıl sonra da tam donanımlı Türkmen ordusunun başında Şirvanşah Ferruh Yesar' ı ortadan kaldırır. Tebriz' e muzaffer bir hükümdar olarak girdiğinde artık Safevi Şeyhi değil, Safevi Şahı İsmail' dir o. Şehirde Alevi mezhebinin gerekliliklerini yerleştirmeye çalışırken bir yandan da 1488 yılında babası Haydar' ın üzerine yürüyen Akkoyunlu ordusunda bulunan askerleri idam ettirir. Bu infazlar öyle bir boyuta ulaşır ki, ucu kendisine can veren annesine dahi ulaşır.

Safeviler, Anadolu Türkmenleri başta olmak üzere tüm Müslüman topraklarından akın akın gelen Alevi müritler ile güçlenirken olan biteni endişeyle izleyen yalnızca bir kişi vardır. Trabzon Sancakbeyi Selim. Anadolu' daki Osmanlı tebaası bu şekilde günden güne azalırken babası Sultan Bayezid' in içine düştüğü gafleti hayretle seyretmektedir. İsmail ise ince bir siyaset izleyerek Osmanlı' yı doğrudan karşısına almamakta, yüzünü yeni fetihler için Hindistan' a çevirmektedir. Ta ki, Tebriz' deki şeyhleri misali "eğri inançlılar"ın zulmüne başkaldırmaya karar veren bir Alevi şeyhinin Anadolu' da isyan başlatmasına dek. Yüreklerini kasıp kavuran inançlarından ve ellerindeki kılıçtan başka silahları olmayan bu Türkmenler, üzerlerine gönderilen kuvvetleri bozguna uğratırlar. İnançlarına sahip çıkmak için başlattıkları bu isyanın bir hükümdarlık için sonun başlangıcı olduğunu bilemezler. Olaylar, Safevi ordusunun 1514 yılında Çaldıran Ovası' nda Osmanlı karşısında bir daha toparlanamayacak şekilde yenilgiye uğraması ile sonuçlanır. Selim' in zaferi İsmail' in sonudur. 1520 yılında Sultan Selim' in ölümüne dek Osmanlı tehdidi altında yaşar İsmail. Eski görkemli günlerinden uzak bir hayat sürerken, oğlu Tahmasb' ın hamiliğini yapar. Selim' in ölümüyle birlikte huzura erişir ve kendini tamamen şiire adar.

İsmail, bir şeyhten beklenen alçakgönüllülüğü hiçbir zaman göstermez müritlerine. Onun için "öngörülemezlik" ve "ulaşılamazlık" daha önemlidir. Kitabı okurken İsmail' in bir şeyhten çok bir hükümdar olmak üzere kendini yetiştirdiğini anlıyor insan. Şeyhlik makamının şahsına kattığı kutsallıktan faydalandığını ve iktidarının gücünü müritlerinin oluşturduğu ordudan almakta olduğunu görüyoruz. İnandıkları yolda peygamberin soyundan geldiğine inandıkları şeyhlerinin ışığı ile yollarını aydınlatmak isteyen binlerce inanç sahibinin nasıl birer savaşçıya dönüştüğü; İsmail' in onun yolundan ilerleyen inananları, dağıttığı dirlikler ve savaş ganimetleriyle nasıl kendine bağladığı tarihsel gerçeklerin sahnesinde aktarılıyor okura.

Şah İsmail bir zalim midir; yoksa hisli bir şair mi? Yüreğinde atalarından emanet aldığı tarikat sırlarını geleceğe taşımaya and içmiş bir şeyhin samimiyeti mi vardır; yoksa fetihler peşinde koşan bir sultanı kasıp kavuran iktidar ateşi mi? Ordusunun başında sefere çıkacak denli cesur bir asker midir; yoksa kaybettiğini anladığında ordusuyla birlikte iki karısını da savaş meydanında terk ederek kaçan bir korkak mı? Zulmünün büyüklüğünü korkularından alan sıradan bir insan mıdır? Kim bilir, belki hepsi...

Hiç yorum yok: